Cevaplar.Org

ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN İBRETLİ HATIRALAR-2

İKİ ELİM YAKANIZDADIR” Bizim Cemaat-i Tebliğ'den bazı kimseler Amerika'ya gitmişler... Cemaat-i Tebliğ, biliyorsunuz Pakistan'lı kardeşlerimizin bir çalışma üslûbu. Yâni, onlar öyle çalışıyorlar; gruplar halinde muhtelif ülkelere gidip, tebliğ ve irşad çalışmalarında bulunuyorlar... Washington Camii'ne de gitmişler, dışarıya hoparlörü vermişler, başlamışlar konuşmaya... Bir Amerikalı duymuş, dinlemiş, ilgisini çekmiş


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-09-14 01:16:27

 "İKİ ELİM YAKANIZDADIR"

Bizim Cemaat-i Tebliğ'den bazı kimseler Amerika'ya gitmişler... Cemaat-i Tebliğ, biliyorsunuz Pakistan'lı kardeşlerimizin bir çalışma üslûbu. Yâni, onlar öyle çalışıyorlar; gruplar halinde muhtelif ülkelere gidip, tebliğ ve irşad çalışmalarında bulunuyorlar... Washington Camii'ne de gitmişler, dışarıya hoparlörü vermişler, başlamışlar konuşmaya... Bir Amerikalı duymuş, dinlemiş, ilgisini çekmiş... İçeri girmiş, oturmuş, konferansı dinlemiş. Güzel konuşmuşlar ve bu konuşmanın sonunda Amerikalı müslüman olmuş. "Anlattıklarınız güzel, ne yapmam lâzım?" demiş. "Hiç bir şey yapman gerekmez, 'Lâ ilâhe illallah, Muhammeden Rasûlüllah' dersin, olur." demişler. O da, "Lâ ilâhe illallah, muhammederrasûlüllah" demiş, müslüman olmuş.

"Şimdi ne yapmam lâzım?" demiş. "E, senin gusle ihtiyacın vardır, git bir yıkan!" demişler. Tepeden tırnağa bir gusül abdesti almış. "Şimdi ne olacak?" demiş. "Aramıza gel!" demişler. Almışlar aralarına, onunla beraber öteki şehirlerde dolaşmışlar. Dolaşırken, namaz kılmayı öğrenmiş... Dolaşırken, konuşmaları daha çok dinlemiş... Dolaşırken sohbetten, arkadaşlıktan, beraberlikten İslâm'ı daha iyi tanımış. Sakal bırakmış, müslümanlar gibi yaşamayı öğrenmiş.

Ortadoğu'ya gelmiş, İslâm ülkelerini dolaşmış, hacca gelmiş... Haccı yapmışlar, oradan Pakistan'a veya Hindistan'a gitmişler... Orada onlar Bangladeş'te, iki milyon, üç milyon insanın toplandığı açık hava toplantısı yapıyorlar. Devlet reisi açılışa geliyor... Yâni, önem veriyor Cemaat-i Tebliğ'in çalışmalarına. O Mareşal Erşad mıydı, neydi ismi, geçen sene açılışına katılmış.

Şimdi, oraya gelmişler, orda herkes konuşuyor; gelenlere hatıralarını anlatma hakkını veriyorlar. Amerikalı'ya da vermişler. Amerikalı çıkmış, şu konuşmayı yapmış. --Çok önemli; kardeşlerim daha önce duymadıysanız, hatırınızda kalsın! Çünkü, bir kaç defa bazı yerlerde söylemiştim, sevdiğim için.-- Demiş ki:

"Ey müslüman kardeşlerim! Allah sizden razı olsun ki, bu diyarlardan kalktınız bizim diyara kadar, Amerika'ya kadar geldiniz; bize İslâm'ı anlattınız, gönlümüzü fethettiniz... İslâm'la müşerref olmamıza sebep oldunuz. Allah sizden razı olsun... Minnettarız, minnettarım, size teşekkürlerimi saymakla bitiremem, borcumu ödeyemem, çok memnunum durumumdan... Allah sizden razı olsun amma, yarın rûz-ı mahşerde yine de sizin iki yakanızı sımsıkı tutacağım, sizden hesap soracağım!..." demiş. Yakanıza yapışacağım deyince, merak etmişler tabii. Anlaşılan, Amerikalı konuşmanın inceliklerini de biliyor. İyi yetiştiriyorlar elemanlarını. Meraklandırmayı da biliyor. Demiş ki, "Siz niye dört yıl önce gelmediniz Amerika'ya?.. Dört yıl önce gelseydiniz, o zaman annem sağ idi. Beni çok severdi. Ben müslüman olunca, ona söyleyecektim; o da müslüman olacaktı... Annem de müslüman olarak ölecekti, ebedî saadete gidecekti. Şimdi ben cennete gideceğim, annem cehenneme... Bunun hesabını sizden soracağım!.." demiş.

 "On yıl önce gelseydiniz, babam da sağ idi. Niye bu kadar geciktiniz, ey müslümanlar?.." demiş. "En mühim vazifeniz, bu irşad çalışmasıdır. Bakın, ben yetişmiş bir mühendisim; Amerika'da tahsil görmüş kıymetli bir elemanım. Devletim benim yetişmem için bu kadar masraf yapmış. Siz beni irşad edince, İslâm'a böyle bir insanı kazandınız. Bakın, bu çalışmanın önemini buradan anlayın!.." diye söylemiş. 9 Haziran 1990 – ADAPAZARI

HER DERDE DEVA BİR İDEOLOJİ(!)

Eğitim sisteminde sevgi öğretiliyor mu?.. Din eğitimi genel müdürü bana dedi ki, --mahrem bir bilgi-- "Hocam, bize millî istihbarattan emir geliyor; biz Kur'an okutma dersinin içine bile %10 Atatürkçülüğü koymak zorundayız." dedi. Nisbet itibarıyla karışımın içine %10 Atatürk şeyi koyacak; "merhum Atatürk Balıkesir hutbesinde, çıktığı zaman şu ayeti okudu, mokudu" falan diyecek, ille onu sokacakmış... %10 bunu düşünüyorsun da, sevmeyi, sevgiyi niye öğretmiyorsun?.. 26 Ocak 1992 AYVALIK

"ZAHMET BUYURDUNUZ YA RASULULLAH"

Hatırlıyorum, bizim fakültemizin bir sekreteri vardı. O da Erzincan'lıydı. Rahmetli Fevzi Efendi... O anlatmıştı. Onların memleketinde bir mübarek hastalanmış... Ölüm döşeğine düşmüş, kendinden geçmiş komada... Başında Yâsin'ler okuyorlar, bekleşiyorlar, dualar ediyorlar... Ruhunu da teslim etmiyor, gözlerini de açmıyor, öyle yatıyor... --Zor. Hayat da zor, ölüm de zor. Allah, asân bir vech ile, iman-ı kâmil ile göçmeyi nasib etsin cümlemize-- Ama, birden mübareğin gözleri bir açılmış, o kadar halsizliğine rağmen yatağın içinde bir doğrulmuş: "Zahmet buyurdunuz yâ Rasûlallah!" demiş.

Çok hoşuma gidiyor, anlatılan bu olay... Demek ki, Rasûlüllah (SAV) Efendimiz teşrif eylemiş, yanına gelmiş; o da, "Ben kimim?.." diye mütevaziliği halâ bırakmıyor... "Ben kimim yâ Rasûlallah, zahmet buyurdunuz! Bana gelmeye değmezdi!.." filân diye... Tabii, onu ahirete almak için geliyor. 15 Mart 1992-Ankara

GÜZEL BİR ÖLÜM

Bizim, Erzincanlı fakir bir komşumuz vardı, İstanbul'da... Hanımı da, kendisi de Allahu a'lem evliyâdan idi. Sessiz, sedâsız... Ayağına bir hastalık isâbet ettiği için, bir ayağını kesmişlerdi ama; ayağının kesilmesi, yüzünden tebessümü kesmemişti. Çünkü Allah'ın kaderi... Hastalığına da razı, her şeye razı... Hanım anlatıyor: --O da rahmetli oldu, Allah cümle geçmişlerimize rahmet eylesin-- Vefatı anında çok şiddetli nefes alıp veriyor, alnı boncuk boncuk terlemiş, ter içinde... "Kan ter içinde" dediğimiz şekilde... Tabii, vefalı hanımı, müslüman zevce bezle alnını siliyor. Şefkatle sormuş, demiş ki: "Efendi, çok mu acı çekiyorsun?.." Yâni böyle nefes nefese... "Ne acı çekmesi hanım!" demiş. "Hocaefendimizle hac yapıyoruz da, bu topal ayağımla arkasından koşacağım da yetişeceğim diye uğraşıyorum." demiş. Allah nasıl gösteriyor vefatını, hac ediyormuş gibi... Vefatın telâşını, hacda hocasına yetişeceğim diye sarf ettiği tatlı telâş gibi gösteriyor. Yâni, ölümün acısını çektirtmiyor... 15 Mart 1992-Ankara

ALMANYA MI İLERİ AMERİKA MI?

Amerika'ya bir Alman âlim gitmiş. --Önemli olduğu için her zaman söylüyorum. Sizin de aklınızda kalsın diye burda da söylüyorum.-- Almanyalı âlim Amerika'yı ziyarete gitmiş... Kalmış, gezmiş, görmüş, dönmüş... Döndüğü zaman Almanya'lı arkadaşları toplanmışlar evinde... Sormuşlar Alman'a döndüğü zaman: "Amerika'yı nasıl gördün? Biz onlarla rekabet halindeyiz; Amerika mı daha ileri, Almanya mı daha ileri?.." Demiş: "Amerika daha ileri!.." "Niçin Amerika daha ileri?.." "Niye?.." Cevabı çok hoşuma gitti, fevkalâde mühim. Ancak, bir müslüman anlayabilir cevabın ehemmiyetini... Diyor ki: "Amerika'da bir kişi, haftanın üç günü sosyal faaliyet yapıyor. Onun için Amerika daha ileri... Almanya'da henüz, bir kişi bu kadar sosyalleşmiş değil; haftada üç gün sosyal faaliyet yapamıyor." 15 Mart 1992-Ankara

BİDAT DÜŞMANI BİDATÇILAR

Bir hoca arkadaş Hira Mağarası'na çıkmış. Arkasından emr-i ma'rufçular: "Buraya çıkmak farz değildir, sünnet değildir; bid'attir. Ne diye çıkıyorsun?" diye bağırmışlar. "Susun be!" demiş hoca arkadaş; "Siz en büyük bid'ati krala bağlılıkla yapıyorsunuz. Onu destekliyorsunuz, ona gık diyemiyorsunuz. Ben burada Peygamber Efendimizin ibadet ettiği mağarayı görmek istiyorum, o havayı almak istiyorum; bunun bid'atle ne ilgisi var?.. Efendimiz SAV çıkmış. O çıkmasaydı, ben de çıkmazdım. Çıkmak sünnet belki... Yâni, madem o çıkmış, orada ibadet etmiş; benim de çıkmam normaldir. " diye uzun boylu Arapça konuşmuş onlarla... Bizim bir akraba içeride mağaradaymış; hoca efendi ötekilerle Arapça konuşurken, --bilmiyor münakaşa ettiklerini-- elini açmış, "Amin...." diyormuş. O da işin komik tarafı. Onlar münakaşa ediyor; bu dua ediliyor sanıyor, "Amin." diyor. Bu da cahilliğimizden tabii... Netice itibariyle Arapça bilmiyoruz, kendi Kur'an dilimizi bilmiyoruz. 15 Mart 1992-Ankara

YOKLUK İÇİNDE ÖLEN ZENGİN

"O mahîlerdir ki, derya içredirler, deryayı bilmezler!" durumunda olmamız bahis konusu... Tarlasından elmas çıkan insanın, "Tarlam verimsiz, taşlık!" diye, diyar-ı gurbete çalışmaya gidip, gurbette yoksul öldüğü gibi... Yâni, tarlasından dünyanın en büyük elmas'ının çıktığı kişi, böyle ölmüş. Hindistan'da, pürnûr denilen o büyük elmas'ın çıktığı yer, bir adamın tarlasıymış. "Buradan verim alınmıyor; buğday ektiğim zaman, şu kadar cılız çıkıyor..." filân diye, adam sefaletini gidermek için başka diyarlara gitmiş; oralarda aç, garib, sefil ölmüş. Bizim, o durumda olmamız bahis konusu... İmkânlar var, kullanmasını bilmiyoruz cahilliğimizden, gafilliğimizden; bu önemli bir nokta. 9 Haziran 1990 - ADAPAZARI

-Devam edecek-

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Dehşeti herşeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

Gaşiye, 1

GÜNÜN HADİSİ

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI