Cevaplar.Org

TEFSİR – TE’VİL-3-

Te'vil, bir karineden dolayı lafzın muhtemel manalarından birisini tercih anlamı taşıdığı için katiyyet ifade etmez. Fakat tefsir, lafızdaki mananın açıklığa kavuşturulmasında kesinlik arzeder. Çünkü tefsir, Hz. Peygamber ve vahye şâhid olan sahâbîlerden gelen nakle dayanır. Bu yönüyle tefsirin tevkîfî olduğu söylenebilir. Hâlbuki te'vil, içtihada dayalıdır. Kısacası te'vil, kastedilen manayı dirayetle, tefsir ise rivayetle ortaya çıkarır.


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2011-07-08 05:35:04

Te'vîl İle Tefsir Arasındaki Farklar

1. Te'vil, bir karineden dolayı lafzın muhtemel manalarından birisini tercih anlamı taşıdığı için katiyyet ifade etmez. Fakat tefsir, lafızdaki mananın açıklığa kavuşturulmasında kesinlik arzeder. Çünkü tefsir, Hz. Peygamber ve vahye şâhid olan sahâbîlerden gelen nakle dayanır. Bu yönüyle tefsirin tevkîfî olduğu söylenebilir. Hâlbuki te'vil, içtihada dayalıdır. Kısacası te'vil, kastedilen manayı dirayetle, tefsir ise rivayetle ortaya çıkarır.

2. Te'vil ekseriya nassların manalarında, tefsir ise lafızlarda görülür. Başka bir ifade ile te'vil, lafızlarda kastedilen manayı ortaya koyar, tefsir ise lafzın konusunu beyân eder.

3. Te'vil, tefsire göre daha hususî bir anlam taşır. Çünkü te'vil ilahiyat konularında yazılmış eserlerde, tefsir ise hem bu tür kitaplarda hem de bunların dışında kaleme alman eserlerde söz konusudur.

4. Te'vil kavramı, bâtınî manaları ortaya koymak, tefsir ise hakikat veya mecaz yoluyla lafızların zahirî manalarını beyân etmek için kullanılır.(1)

"Tefsir ile te'vil arasındaki farkı en güzel belirtenlerden biri şüphesiz Ebû Mansûr el-Maturîdî (ö. 333/994) olmuştur. Maturîdî şöyle demektedir: "Tefsir sahabe içindir, te'vil ise fakihlere aittir, sözlerinin mânâsı şudur: Sahabe hâdise­lere şâhid olup, hakkında Kur'ân nazil olan hususu bildikleri ve gözleriyle bizzat müşahede ettikleri için onlara göre âyetlerin tefsiri, murad olunan şeyin hakika­tiydi. Bu ancak, bilen kimseden işitilen ve müşahede edilen şey gibidir.

Hz. Ömer, "Şu ümmet hakkında, Mü'min olup da imanını gizleyen ile fâsık olup da fışkını izhâr edenden korkmam, fakat bir adam Kur'ân'ı okur, diline uydurur, onu makbul olmayan te'vil ile te'vil ederse, işte ondan korkarım" demiştir.

Kur'ân'ın tefsiri konusunda re'y izharından korkanlar bulunmakla beraber, sahabe ve tabiilerden birçok kimsenin Kur'ân'ı tefsir ile meşgul olduklarını gör­mekteyiz. Mesela, Abdullah b. Mes'ûd (ö. 32/652) ve Abdullah b. Abbas (ö. 68/687) gibi müfessir sahâbiler, sûreleri okuyor ve tefsir ediyorlardı. Tefsir ilminde meşhur olan bu iki şahsın, ilk devirde, bildikleri hususlarda konuştukla­rını ve tefsirde ihtiyatlı hareket ettiklerini görmekteyiz. İbn Abbas'a, bir şahıs âyetindeki günün mahiyetini sorunca, İbn Abbas âyetini okumuş, bunun üzerine sual so­ran:

"Ben sana, bu günü haber vermen için soruyorum, sen bana başka bir gün daha söylüyorsun" deyince, İbn Abbas, "Bu Allah'ın kitabında zikrettiği iki gün­dür ki, onu ancak Allah bilir" demiş ve Allah'ın kitabından bilmediği birşey husu­sunda konuşmayı çirkin görmüştür. Birgün İbn Mes'ud dostları arasında otu­rurken, birisi gelip bir hikayecinin (kass) Duhân âyetini zannına göre şöyle şöyle anlattığını söyledi. İbn Mes'ud bu habere kızarak, "Ey insanlar, Allah'tan sakının. Bir kimse bir şey biliyorsa, o bildiği şeyi söylesin; eğer bilmiyorsa, o zaman Allah en iyi bilendir desin" demiştir. Bu iki haberden anlaşılıyor ki, ilk devirde sahabe bildiklerini söylemiş, bilmedikleri hususlarda da bilgimiz yoktur diye itiraf etmişlerdir. Tefsir hususunda bildiklerini söylemeye ve tefsire teşvik eden haberler pek çoktur.

Netice olarak, şunu söyleyebiliriz: İslâm'ın ilk asrında Kur'ân tefsiri denilince, Allah'ın, Peygamber'in ve sahabenin Kur'ân'ı açıklaması ve beyânı akla ge­lmektedir. Bundan dolayı ilk devirlerdeki müfessirler eserlerinde tefsir lafzından ziyade te'vil kelimesini kullanmışlardır. Bunun sebebi, sözlerinin kat'iyet ifade etmemesi ve aynı zamanda tevazularını ifâde etmekti. Meselâ, İbn Kuteybe (ö. 276/889) eserine "Te'vilu Muşkili'l-Kur'ân", Taberi "Câmiu'l-Beyân an Te'vili'l-Kur'ân", Maturidî ise "Te'vilâtu'l-Kur'ân" ismini vermiştir.

Bazen, tefsir ve te'vil lafızlarının birbirlerinin yerine kullanıldığı da gö­rülmüştür. Meselâ, Taberî, tefsirinin mukaddimesinde bu iki lafzı birbirinden ayırt etmemektedir.

"Tefsir te'vilden daha umumidir. Tefsir ekseriya lafızlarda, te'vil ise mânâlarda kullanılır. Mesela, rü'ya te'vili gibi, te'vil ekseriya İlahiyat kitaplarında, tefsir ise bu ki­taplarda kullanıldığı gibi, bunların gayrında da kullanılır". İslâm Ansiklopedisindeki Tefsir maddesinde "Tefsir kelimesi eski felsefî, ilmî eserlerin açıklanışı ve izahı olarak kullanılıyordu" denilmektedir.

Tefsir kelimesinde dâima doğruya isabet bahis konusu olduğundan, o mak­buldür. Te'vil ise makbul olma veya olmama bakımından iki kısma ayrılır. Makbul olmayan te'vil, kendisine bakıldığı vakit hoş olmayan, âyetin siyak ve sıbakıyla ile mutabakat etmeyen ve delilleri çirkin olandır. Bu vasıfların bulun­madığı te'vil ise makbul addolunur.(2)

"Peygamber Efendimiz'in ashabının çoğunluğu az-çok Kur'ân tefsirini biliyordu. Ama tefsiri ile beraber te'vilini bilen çok azdı. Bunların başında da Peygamberimiz'in "Allah'ım onu dinde fakîh (anlayışlı) kıl ve ona te'vili öğret." duasına mazhar olan İbn Abbas (r.a.) gelmektedir.

Buhârî'nin rivâyetine göre, İbn Abbâs (r.a.) dedi ki: "Hz. Ömer (r.a.) beni, Bedir savaşına katılmış sahabenin ileri gelenleri ile birlikte (sohbet ve istişâre meclislerine) alıyordu. Bu hâl, sanki, birilerinin zoruna gitmişti: 'Bunu niye bizimle birlikte cemaate alıyorsun, bizim onun kadar çocuklarımız var?' diye Hz. Ömer'e târizde bulunanlar oldu. Hz. Ömer onlara: 'Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz.' diye cevap ver(ip geçiştir)di.

Bir gün beni çağırıp yine onlarla birlikte meclise aldı. Bu sefer, sırf beni(m liyâkatımı) onlara göstermek için çağırdığını anlamıştım. Hz. Ömer (r.a.): 'Cenab-ı Hakk'ın "İzâ câe nasrullahi ve'l-feth" kavl-i şerifi hakkında ne dersiniz?' diye sordu. Cemaatten bazıları:

'Yardıma ve fethe mazhar olduğumuz zaman Allah'a hamdetmek ve istiğfarda bulunmakla emrolunduk.' diye cevap verdi. Bazıları hiçbir şey söylemedi.

Hz. Ömer (r.a.) bana yönelerek: 'Ey İbn Abbâs, sen de mi böyle söylüyorsun?' dedi. Ben: 'Hayır' dedim ve sustum. Hz. Ömer: 'Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?' diye bana söz verdi. Ben dedim ki: 'Bu sûre, Resûlullah'ın (s.a.s.) ecelidir, kendisine bu sûre ile haber verilmiştir. Bu sûrede Cenab-ı Hak (Resûlü'ne şöyle demiştir): "Allah'ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu, senin ecelinin artık yakınlığına işarettir. Öyle ise hamdederek Rabbini tesbih et ve O'na istiğfarda bulun. O tövbeleri kabul edicidir."

Bu te'vil üzerine Hz. Ömer: 'Bundan ben de senin söylediğini anlıyorum.' dedi."

Bu rivâyette, Bedir ashâbı olan yaşlı sahabeler, Nasr Sûresini zâhiri manası üzerine sahih bir şekilde tefsir etmişlerdir. İbn Abbas (r.a.) da bu tefsiri bilmekle beraber, tefsirin bir adım ötesine geçerek âyetleri te'vil etmiştir.

Sonuç
Kur'ân-ı Kerim'i, bir tefsir, bir te'vîl veya geniş bir mealle herkese duyurma bu işin uzmanları için bir vazife; ona karşı kadirşinas ve saygılı olmanın da gereğidir. İslâm tarihi boyunca İslâm âlimleri, özellikle de müfessirler, Kur'ân'ın tefsir ve te'vili ile meşgul olmuşlar ve onun mealini yapmışlardır. Biz de bu makalemizde tefsir ve te'vil nedir, aralarındaki farklar nelerdir konusu üzerinde durduk ve gördük ki, tefsir ve te'vil; Kur'ân'ı anlamak için yapılan gayretlerdir. Bunlar birbirinden biraz farklı olsa da, aslında arasında ciddi farklar yoktur ve onun için bazen birbirlerinin yerine kullanılırlar."(3)

DÄ°PNOTLAR:
1- http://www.darulkitap.com/oku/kuran/v2/tefsir-usulu-demirci/0002.htm

2- İsmail Cerrahoğlu, TEFSİR TARİHİ, Fecr Yayınevi.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Mustafa AKGÜÇ, 2015-04-05 08:43:55

İhl de çoğunlukla Tefsir dersine giren bir öğretmenin. Yeterince kaynağım olmasına rağmen Tefsir ilmiyle ilgili bu konulara ayrıntılı bir şekilde ulaşamıyordum. 05.04.2015 tarihinde sitenizde bu bilgilere ulaştım. Emek ve gayretlerinizden dolayı çok teşekkür ederim. Allah (cc) sizden ebeden razı olsun.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:Ä°bnu Abbas(r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI