Cevaplar.Org

BİR ÂLİMİN KALEMİNDEN ŞEYH AHMET VASİYETNAMESİ’NİN TENKİDİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, zaman zaman piyasaya sürülen “Şeyh Ahmed Vasiyetnamesi” adlı uydurmaya cevaben sitemizde daha önce bazı yazılar neşretmiştik. 1950’li 60’lı senelerde neşir hayatında büyük hizmet vermiş, İslam adlı mecmuada gözümüze çarpan bir tenkidi daha nazarınıza arz etmeye karar verdik. Bu tenkidi kaleme alan zat, son devir muhakkik ulemasından Yusuf Ziyaeddin Ezheri’dir.


2011-06-08 05:11:07

Kıymetli ziyaretçilerimiz, zaman zaman piyasaya sürülen "Şeyh Ahmed Vasiyetnamesi" adlı uydurmaya cevaben sitemizde daha önce bazı yazılar neşretmiştik. 1950'li 60'lı senelerde neşir hayatında büyük hizmet vermiş, İslam adlı mecmuada gözümüze çarpan bir tenkidi daha nazarınıza arz etmeye karar verdik. Bu tenkidi kaleme alan zat, son devir muhakkik ulemasından Yusuf Ziyaeddin Ezheri'dir. Cenab-ı Hak kendisine rahmetiyle muamele bulunsun. Âmin. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

Yusuf Ziyaeddin Ezheri Kimdir?

15 Kasım 1961'de Kastamonu'da vefat eden Yusuf Ziyaeddin Ersal Efendi, aslen Şimal Kafkasyalı olup, Düzce'de 1296(1879) tarihinde dünyaya gelmiştir. Mısır Camiü'l Ezher üniversitesinden mezun oldu. Müderrislik, müftülük ve vaizlik yaptı. Matbu, gayr-i matbu 20 kadar eseri vardır.

Ersal'ın vaazları da pek canlı idi. Açık sözleri, derin görüşleri ile dinleyicilere dinî hakikatleri anlatmakta emsalsizdi. Taassuptan uzaktı. Dinî meseleleri inceler, tahkik eder, gerçeği ortaya koyardı. Son devrin İstanbul ulemasının taassubundan şikayetçi idi. Fatih hocalarından biriyle tefsir konusunda aralarında geçen münakaşaları anlatırken, medreselerde ilmin ne hale geldiğini acınarak söylerdi. Bid'atlerin, dinden olmadığı halde dine karıştırılan şeylerin şiddetle aleyhinde idi. Müslümanların temiz iman duygularıyla oynanmasına hiç tahammülü yoktu. Şeyh Ahmed Vasiyetnamesi adıyla halk arasında dolaşan hezeyannamenin reddine dair küçük risalesini böyle bir gayretle yazdı.

Mahir İz, "merhum allâme Yusuf Ziyaeddin Ersal, sağ olsa beni daha on sene okutacak kadar kudret-i ilmiyesi vardır" itirafında bulunmuştur. Merhum Ersal hakkında rahmetli Hasan Basri Çantay Bey; "Ben ömrümde bu kadar büyük alim görmedim" demişti. Mısır'da tahsilini tamamlamış ve Yüksek İslâm Enstitüsü'nde Arapça öğretmenliği yapmış bulunan Ahmed Davudoğlu üstadımız merhum Ziyaeddin Efendi'den hürmetle bahseder, kendisine Mısır usulü üstad manasına "şeyh" derdi.

Hasan Basri Çantay, vefatına bu şiiriyle tarih düşürmüştür;

"Bir müceddid idi Yusuf gerçek,

Neşr-i feyz eyledi son ömrüne dek.

İlmü takvada adîm-ül emsal,

Mercii küll idi bir tek, lâ şek.

İrtihal eyledi eyvah o da,

İrcii emrine lebbeyk diyerek.

Verdi hatif mele-i âlâdan,

Sâl-i tarihini gufranun lek"

Şimdi sizi merhumun tenkidinin ilk bölümüyle baş başa bırakıyoruz;

"İnsan esasen cism-i uzvidir. Efradı arasında sıkı irtibat vardır. Müslümanlık, Müslümanların birbiriyle olan rabıtasını birlik ahdiyle tevsik etmiştir. Müslümanlar birlik içinde yaşarlar. Allahu Teâlâ hazretlerinin

"Habl-i ilahiye temesssük ediniz. Birbirinizden ayrılmayınız"(Âl-i İmran: 103)

"Birbirinizle çekişmeyiniz"(Enfal. 46) gibi kati emirleri bunu icap ettirmekte, Rasulullah(Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin; "Müminin mümine nispeti, binanın eczasının birbirine nispeti gibidir, birbirine kuvvet verir."

"Müminler bir vücut gibidir" gibi taimatı da bu ciheti teyid etmektedir.

Resul-i Ekrem efendimizin vefatında cenazesi henüz kaldırılmadan ashab-ı kiramın kendilerine bir baş seçmeye koyulmaları, Hz. Ömer (Radiyallahu anh)'ın da son demlerinde, yerine altı zattan birini seçmelerini, bu zevattan biri üzerine birleştikleri halde yalnız bir muhalif zuhur ederse, kafasını kılıçla kesmelerini tavsiyede bulunması, Müslümanların birliğini korumayı en hayati bir mesele saydıklarında şüphe bırakır mı?

Hâsılı, Müslümanlık birlik üzerine kurulmuştur. Müslümanlar birlikleri ile var olmuşlar ve varlıklarını korumuşlar. Şan ve şereflerini yükseltmişler ve daha da yükseleceklerdir. Müslümanlığın gayesi budur. Her Müslümanın bunu böyle bilmesi lazımdır.

Müslümanların bir kısmından bazı gûna taksir sadır olmuş olabilir. Fikrinde yahut fiilinde yan çizmiş olabilir. Fakat bu gibi taksir, ya ilcaat-ı zaman ve ahvalden doğar yahut Müslümanlığın icaplarını bilememekten neş'et eder, yoksa bir Müslüman, hiçbir vakit cemiyetine aykırı gitmez. Müslümanlığa ihanet etmez.

Bir Müslüman namazı, orucu farz bildikten sonra, kılmamakla, tutamamakla veya herhangi haramı haram itikad ederken irtikâp etmekle dinden çıkmaz.

Günahı yüzünden hiçbir mümini tekfir edemeyiz. Ekâbir-i muhaddisinden Beyhaki, sahih senedi ile rivayet ediyor; "Günahları küfür yahut şirk veya nifak sayıvermeyiniz."

Cabir bin Abdullah' a sormuşlar. Cabir; "Maazallah günahı yüzünden hiçbir mümini tekfir etmeyiz, bizce günahkâr yine mümindir" cevabını vermiştir.

Ebu Davud, Sünen'inde Enes'den rivayet ediyor; "Cenab-ı Peygamber, üç şey imanın aslındandır; Birincisi, La ilahe illallah diyenden dilini çekmek; hiçbir günahla mümini tekfir etmemek ve hiçbir amel sebebiyle onu İslamiyet'ten çıkarmamak buyurmuştur."

Velhasıl, hak olan, mümini hiçbir günahla tekfir etmemektir. İmam-ı Azam Efendimiz de bunu Fıkh-ı Ekber'inde zikretmekte ve İmam-ı Ebul Hasan Eş'ari de Makalat-ı İslamiyyin adlı eserinde şu suretle ifade etmektedir; "Müslümanlar aralarında bazı fırka fırka oldular. Ancak, Müslümanlık yine cümlesini birleştirmektedir.

Müslümanlık birlikten ibaret olduğundandır ki, düşmanları bu birliği öteden beri kundaklarlar. Münafıklar aralarına sokulurlar; saf, bilgisiz Müslümanları avlarlar, fitneye düşürürler. Kendisini Müslüman olarak gösteren İbn-i Sebe'nin fitnesi başa gelen hadiselerdendir. Bilahare Sebeilerin izi üzerinde kurulan Batıniyye tuzağı da bunlardandır. Bu hareket Müslümanları adeta şaşırtmış, ilm ü marifetlerinde ika ettiği tesir kökleşmiş, yayılmış; hatta bunca İslam ezkiyasının defterinde menkuş yahut zihinlerinde mahfuz medar-ı fahr ve temayüzü olmuştur.

İrfan sahasında Müslümanların başında koparılan bu fitneler yetmiyormuş gibi zındıklar tarafından Resul-i Ekrem Efendimiz'e izafe edilerek bir çok hadis uydurulmuş ve yayılmıştır. Bazı cahiller de güya dine hizmet vesilesi ile ibadet ve zahitliğe dair iftiralarda bulunmuşlardır.

Bereket versin, Allahu Teâlâ hazretleri İslamiyet'in üssül esası olan Kelam-ı Kadimin muhafazasını üzerine almış olduğundan o mukaddes kitabın mübarek metnine halel getirilememiş ve bütün nuraniyetiyle mahfuz kalmıştır. İnayet-i Hakla çok geçmeden basiret sahibi ulema yetişmiş, bu ulemanın bazıları yayılmış olan asar ve ahbarı inceleyerek asıllarını izafe edilenlerden seçmiş, sahihini fasidinden ayırmıştır. Diğer bazıları da İslam itikadının esaslarını, ahkâm-ı ameliyenin usul ve kavaidini muhkem surette kurmuş, müslümanlar arasında yabancı telkinlerin revanca sed çekmiştir.

Rüya ve Hükmü

Rüya uyku halinde bir şeyler görmektir. Bu suretle görülen şey hak mıdır? Yoksa mücerred vehm u hayal midir? Bu hususta ihtilaf olunmuştur. Kadı Abudü'ddin'in Mevakıf adlı kitabında zikredildiğine göre rüya cumhur-u mütekellimin nezdinde hayal-i batıldır. Çünkü Mutezileye göre, uyku halinde idrakin şartları yoktur. Eşarilere göre de, âdetin hilafınadır. Uyku idrakin zıddıdır, birleşemez.

Üstad Ebu İshak İsfreraini, cumhurdan ayrılarak "Rüya şüphesiz haktır. Kişinin uyku halinde gördüğü ile uyanık iken ileri sürdüğü arasında bir fark yoktur" diyor.

Meseleyi inceleyenler şöyle bir neticeye varıyorlar, Rüyalar çok kere hayal-i batıl olur; fakat her vakit değil. Rüya-yı sadıka da vardır. Bu şekil rüya hak ve vakidir. Enbiya ve mürselin (aleyhimüsselam) rüyaları bu kabildendir. Kitap ve Sünnet de bunu ispat etmektedir.

Resul-i Ekrem Efendimizin vahy ve nübüvveti rüya-yı saliha ile başlamıştı. Vahyin cüz'i idi. Lakin âhad-i nâsın rüyaları evham ve hayalat olabilir. Binaenaleyh medar-ı hüküm olamaz.

Resul-i Ekrem Efendimiz rüyada görülebilir. Şeytan Resul-i Ekrem Efendimiz'le temessül edemez. Binaenaleyh mübarek şemaili üzere olması şartıyla rüyeti sahihtir, rüya-yı sadıka teşkil eder. Lakin bir kimse Resul-i Ekrem Efendimiz'i rüyasında görür ve kendisine bir hüküm ihbar ederse, bu haber sıhhat teşkil eder mi? Hayır. Ne haber teşkil eder, ne de hükme medar olur. Çünkü Resul-i Ekrem Efendimiz'in hayatında ahkâm-ı şer'iyye ikmal buyrulmuş, sonra vefatı ile vahy nihayet bulmuş, teşri tariki kapanmıştır.

Bu şekil rüya ancak ahkâm-ı şeriyeye arz ve tatbik edilir. Muvafık olduğu takdirde rüya-yı hak olduğu anlaşılır. Fakat yine hüküm ifade etmez. Hüküm yine emr-i şer'i iledir. Rüya ancak hükm-ü şer'inin müeyyidi olur. Muhalif bulunduğu takdirde, rüyanın batıl olduğu takdirde, rüyanın batıl olduğu tahakkuk eder.

Yalanın Çirkinliği

Yalan murdardır; yalancılık en çirkin huylardandır. Yalancı, dünyada en düşkün adamdır, uhrada Allah'ın gadabına, şiddetli azabına layıktır. Allahu Teâlâ Kitab-ı Keriminde; "Yalanı ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur"(Nahl: 105) buyurmuştur.

Resul-i Ekrem Efendimiz de yalancılığı münafıklığın alametlerinden saymış, "Münafığın nişanı üçtür, konuştuğu vakit yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, vadini yerine getirmez. Sözleştiği vakit aldatır" buyurmuştur.

Bu hadis-i şerifin diğer bir rivayetinde, "Oruç tutsa, namaz kılsa, müslümanım zannetse bile" şeklinde ziyadesi vardır. Diğer bir hadis-i şerifte, "Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk takva ile beraber her ikisi cennettedir. Yalandan uzak olunuz çünkü yalan fücur ile beraberdir. Her ikisi de cehennemdedir" buyrulmuştur. (İbnü Hibban Sahihinde, Ebubekir Sıddık'tan rivayet edilmiştir.)

Allah'a Ve Resul-i Ekrem'ine İltifat Etmenin Çirkinliği

Dini mevzularda yalan söyleyip Allahu Teâlâ ve Resul-i Ekrem'ine iftirada bulunmak en ağır bir cürümdür. Bu şekildeki cürümün küfür olduğunu kail olanlar bile olmuştur.

Allahu Teâlâ hazretleri Kelam-ı Keriminde "Allah'a iftira edenler muhakkak felah bulmazlar"(Yunus: 69) ve "Allah'a iftira edenleri kıyanmette yüzleri kara olarak görürsün"(Zümer: 69) buyurmuştur.

Resul-i Ekrem Efendimiz de "Benim üzerime yalan söyleyen cehennem ateşinde yerine hazırlansın"(Müslim rivayet ediyor) "Söylemediğimi bana isnad ederek iftira etmesi, hakikat en büyük günahlardandır(Müslim rivayet ediyor) "Bir kimse bir hadisi yalan olduğunu bilerek benden rivayet ederse, o kimse iki yalancının biridir(Müslim, Semure bin Cündüp vasıtasıyla rivayet ediyor) buyurmuştur.

Yalandan Rüya Uydurmanın Çirkinliği

Resul-i Ekrem Efendimiz "Bir adamın babasından başkasına intisabı, uykuda görmediğini gördüm demesi, benim demediğimi, söyledi diye iftira etmesi en büyük günahlardandır.(Vaile bin Eska'dan Buhari Sahihinde rivayet ediyor)

"Nebisine iftiar eden veya gözlerine iftira eden Yahud ebeveynine iftira eden Cennetin kokusunu duymaz"(ibn-i Cerir, Taberani, İbn-i Adiyy Haraiti rivayet ediyorlar )

"Rüyasında görmediğimi gördüm deyip yalan söyleyen Cehennem ateşinden yerini hazırlasın(İmam-ı Ahmed bin Hanbel rivayet ediyor) buyurmuştur.

-Devam Edecek-

Kaynak

İslam Mecmuası-Cilt: 2

Sayı: 13

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.

Hûd, 49

GÜNÜN HADİSİ

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI