Cevaplar.Org

GÜLCEMAL SOYLU HOCAMIZLA İLİM UĞRUNDA BİR ÖMÜR SERENCAMESİ-1

Küçük yaşlardan itibaren ilim yolunda bu meşakkatleri göğüslemiş, türlü imkânsızlık ve yoklukları göze almış, ilim tahsili için Bağdat’a gitmiş, dehşetli tehlikelere rağmen yolundan dönmemiş, yirmi küsur sene orada ilim ve irfan ahzetmiş değerli bir âlimimizi tanıtacağız sizlere; Gülcemal Soylu Hocaefendi’yi..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-05-14 13:07:10

Takdim

"İlim öyle bir şeydir ki, sen ona tamamını vermezsen, o sana az bir kısmını dahi vermez." İmam Ebu Yusuf

İlim elde etme yolunun ne kadar meşakkat gerektirip, azim istediğini, büyük Hanefi fakihinin bu enfes vecizesi kadar ifade eden az söz vardır sanırım. Yine aynı bahisten hareketle eskiden beri ulema çevresinde ve medreselerde "Her şeyin bir mânisi(engeli) vardır. İlmin ise çok mânileri vardır" "İlmin başı soğandan acıdır, sonu ise baldan tatlıdır" sözleri çok mütedavil olarak kullanılır.

Küçük yaşlardan itibaren ilim yolunda bu meşakkatleri göğüslemiş, türlü imkânsızlık ve yoklukları göze almış, ilim tahsili için Bağdat'a gitmiş, dehşetli tehlikelere rağmen yolundan dönmemiş, yirmi küsur sene orada ilim ve irfan ahzetmiş değerli bir âlimimizi tanıtacağız sizlere; Gülcemal Soylu Hocaefendi'yi..

Adı gibi gül cemali, tatlı siret ve sureti olan, hilm ve nezaketi ile dikkati çeken muhterem hocamızı ilk olarak Ömer Özcan beyefendi'nin hazırladığı Ağabeyler Anlatıyor adlı eserden tanımıştım. Daha sonra, müşterek tanışımız olan Nureddin Vaiz beyefendi vesilesi ile vicahi olarak da tanışmış olduk.

Hocamız, bir ömür boyu ilim yolunda geçirdiği zorlukları, tanıdığı güzel insanlarla ilgili hatıralarını, gördüğü acı manzaraları bizlerle paylaştı. Kendisine şükran borçluyuz. İstifade olması dileklerimle. Salih Okur/cevaplar.org

Not. Ara başlıklar tarafımızdan konulmuştur.

Ä°LMÄ° HAYATIMIN BAÅžLANGICI VE HAFIZLIK

-İlim tahsilinize nasıl başladınız, bize anlatır mısınız?

-Ben dört yaşımda Kur'an okumaya başladım. Beş yaşımda hatim indirdim. Sonra İspir'in Koşkosor köyünde(şimdiki ismi Irmak köyü) Hafız Ahmet Koçan'dan ders okudum. Sekiz ila on yaş arası hafız oldum. Fakat köyde diploma veremiyorlardı. Çünkü Diyanetten tasdikli Kur'an Kursu olacak ki diploma versinler. Bunun üzerine resmi bir kurstan diploma almak için, Bayburt'a gitmeye karar verdim.

BAYBURT'A YAYA GİDİŞİM

Şakir Efendi adlı amcamızın bir arabası vardı. İspir'den Bayburt'a mal getirip götürüyordu. O gün Bayburt'a gidecekti ve kamyon boş gidiyordu; "Şakir ağabey, benim param yok. Müsaade buyurursan kamyonun üstüne bineyim. Bayburt'a geleyim" dedim. "Yirmi beş kuruşun varsa ver, yoksa olmaz." dedi, kabul etmedi.

Babam rahmetli de param vermedi. Yaya yola düştüm. Ayağımda da affedersin çarık vardı. Kılıççı deresi diye bir dere var. Orada gözelerden birinden su içtim. Abdest aldım, öğle namazımı kıldım. Yemeğimi yedim.

Dağın bir inişi, bir de çıkışı var. Çıkışa tırmandım. Baktım karşı dağdan iki delikanlı. "Dur lan küçük, dur, kaçma" diyorlar. Ben de korktum. Biraz elime taş topladım. Bunlara taş atıyorum. Kafalarını sağa sola büküyorlar. Nihayet ben oradan koşarak dağın tepesine çıktım.

Orada Bayburt'un Müşerrek köyü vardır. Köye yaklaşmıştım. Baktım, ata binmiş, tüfek elinde beyaz sakallı bir amca geliyor. Erzurum şivesiyle "Oğul ne koşirsan?" dedi. "Bak şu iki adam beni takip ediyorlar. Onlardan kaçıyorum" dedim. "Sen korkma, korkma. Bak ilerde rençperler var. Onlara katıl, Bayburt'a doğru yol al. Ben onları durdururum" dedi. Atın üzerinde tüfeği onlara doğrulttu.

Ben ilerledim, rençperlere katıldım. Oraklar, tırpanlar omuzlarında gidiyorlardı. Bayburt'a ulaştığımızda yatsı ezanları okunuyordu. Bayburt'ta kalenin altına doğru bir cami vardı. Orada caminin müezzinine dedim ki, "Ben İspir'den geldim. İzin verirseniz şu caminin avlusunda yatayım. Sabah da ezanı okurum." Müezzin kabul etmedi; "olmaz, camiyi kapatıyorum" dedi.

Sonra imam bizi duydu. "Ne diyor?" dedi. Müezzin dediklerimi söyledi. İmam "Oğul sen nerden geldin?" diye sordu. "İspir'den geldim" dedim. Durumumu anlatınca, "tamam oğul tamam, kal. Şu iki tane halıyı kıvır bakalım" dedi. Gitti, bana evinden yastık, battaniye getirdi. "Kapıyı arkadan kitle. Sabah ezanına uyanırsın. Kapıyı açarsın, biz de geliriz" dedi. Müezzin merhamet etmedi yani, ama imam etti.

Sabahleyin Hacı Ahmed Efendi Kur'an Kursuna gittim. Durumu anlattım; "Ben hafızım. Diplomam yok. Sizden benim hıfzımı dinleyip bir diploma vermenizi rica ediyorum "dedim. Yetkili kişi;"Seni buraya alabilmemiz için bazı şartlarımız var; İki takım elbisen olacak, en azında iki gömleğin olacak, en az iki takım çamaşırın olacak. Boğazına papyon bağlayacaksın. İki üç çift çorabın olacak" diye saydı saydı ve "on lira da kursa para vereceksin" dedi. "Bunların hiçbiri bende yok" dedim. "O zaman seni kabul edemeyiz" dediler.

Tabii rengim sarardı. Oradan ayrıldım. Karnım aç, o kadar yol yürümüşüm. Hiç param yok. Bir kamyondan sebze meyve kasalarını boşalttım. Oradan bir yetmiş beş kuruş mu ne aldım. Onunla karnımı doyurdum.

Yine bir un kamyonu geldi. Ondan da çuvalları boşalttım. Oradan da bir şeyler kazandım. Velhasıl Erzurum'a gidecek kadar bir para çıkardım. Erzurum'da da bu imkânı bulamadım.

Erzurum'da da inşaatlarda biraz çalıştım. Üç beş kuruş para ettim. İstanbul'a giden bir trene atlayıp İstanbul'a geldim.

-Allah Allah… On bir yaşında…

-Evet, on bir yaşındaydım.

 İSTANBUL'DA BİR KÜÇÜK ÇOCUK

İstanbul'da Nur-u Osmaniye Camii baş imamı merhum Hasan Akkuş hocadan okudum.

Ayrıca İstanbul Aksaray'da, Pertevniyal Lisesinin yanında Valide Sultan Camii var. O Caminin medresesinde de 11 ay kadar aldım. O camiin ikinci imamı Çerkezköylü Selahaddin Efendi'den okudum. Fıkıh okuduk, tefsir okuduk, hadis okuduk. Muzaffer ağabey vardı, gelir, bizimle ilgilenirdi.

-Muzaffer Arslan..

- Tanıyor musunuz?

-Tabii.. Onun da hatıralarını almıştım..

-Maşallah..Muzaffer ağabey ile daha sonraları İspir'de görüştük, İstanbul'da, İzmir'de görüştük..

-Çok hoş bir zattı..

-Çok mübarek bir insandı. Sonra döndüm, Erzurum'a geldim.

İZMİR'E GİDİŞİM

Daha sonra biraz yaşım ilerleyince, ağabeyimle birlikte İzmir'e gittim. Bu Selçuk Meryem ana türbesinin yolunu yapıyorlardı. Merhum Hacı İkram ağabeyim orada kalfa mıydı neydi bilemiyorum. Onların çadırında kalıyordum. Siyah bir perde çekiyor, gaz lambasının ışığında geceleri ders çalışıyordum.

Gündüzleri de Selçuk'ta İsabey Camii imamından ders okuyordum. Biraz ders okuduktan sonra "bari bir köyde imamlık yapayım" dedim. 1951 senesinden 1955'e kadar, Bayındır İlçesinin Kara beldeler köyünde imamlık yaptım. Oradan askere gittim.

TEKRAR DERSAADETTEYÄ°M

1956'da terhisimde, Siirt'in Kurtalan ilçesinde trene bindim ve tekrar İstanbul'a geldim. Hemen Gönenli Mehmet Efendi'yi buldum. Amcamın oğlu Veysel ağabey onu bana tanıtmış ve talebelere kol kanat gerdiğini anlatmıştı.

Gönenli Mehmed Efendi çok hoş bir zattı. Allah rahmet eylesin. Sultanahmet Camiinde 29 sene imamlık yaptı. 

 SÜLEYMAN HİLMİ EFENDİYLE TANIŞMAM

Sene 1956 sonları veya 57 başları, öyle hatırlıyorum. Yeni Cami'de Gönenli Mehmed Efendi'den ders okurken Süleyman Efendi hazretleri oraya geldi. Gönenli Mehmed Efendi, Süleyman Efendi'ye dedi ki; "Bu kardeşimiz Erzurum'dan gelmiş..İsmi Gülcemal. İlim irfan sahibi bir genç. Buna yardımcı olmanızı, talebelerinize katmanızı istiyorum."

-Aralarında samimiyet vardı tabii…

-Tabii tabii.. Çok samimiydiler. Kucaklaştılar, merhabalaştılar. Sohbet ettiler. Biz de böyle talebelerle beraber edeple oturuyoruz. Aynı zamanda, Gönenli Mehmed Efendi talebelere dağıtmak için Süleyman Efendi'ye külliyetli bir parayı zarf içinde verdi. "Nasibiniz bu kadarmış, bu kadar verdiler" dedi.

 Sonra, Süleyman Efendi "Gel benim Gülcemalim" diyerek koluma girdi. Allah razı olsun, beni evinde misafir etti. Sonra Kısıklı Kur'an Kursuna götürdü. Dedi ki; "Burada kalın. Burada okursunuz, yatar kalkarsınız. Yemek de zaten burada pişiyor. Burada devam edersiniz."

Dedim ki; "Efendim, sizinle hususi konuşmak istiyorum" dedim. Bir tarafa çekildik. "Allah izin verirse ben Bağdat'a gideceğim" dedim. Dedi ki; "Bak, ben hiçbir talebemi, Bağdat, Kahire, Şam'a göndermiyorum. Ama madem senin böyle bir arzun var, bir ısrarın var. Senin için ben bir istihareye yatayım. Bakayım ne göreceğim?" dedi. İstihareye yatmış. Ertesi gün buluştuk. "Gülcemal müjde, sen Bağdat'a gideceksin. Ama bir şartım var, dedi.

-Buyrun, dedim.

-Biz seni önce bir Erzurum'a gönderelim. Erzurum'da Binbaşı Eşref Taşkın'dan bir sene ders oku, sonra Bağdat'a git" dedi. "Olur" dedim. Beni Haydarpaşa garından trene bindirdiler, Erzurum'a uğurladılar. O binbaşı beni tren istasyonunda karşıladı. İstanbul'dan kendisini aramış, beni tarif etmişler. Bana "Gülcemal! Beni arıyorsun, gel" dedi. Askeriyenin içinde bana bir oda, bir karyola verdi. Orada 11 ay ondan ders okudum. Bu istihkâm binbaşısı Eşref Taşkın, İstanbul'da Süleyman Efendi Hazretleri'nin talebesi imiş. Zaten kendisi daha başka âlimlerden de okumuş. Fakat İstanbul'da bizzat Süleyman Efendi'den ders okumuş. Kendisinden tefsir, fıkıh ve usul-i fıkıhtan dersler okudum. Arapça gramer dersi aldım. 57'in sonlarına doğru da Bağdat'a doğru marş marş..

Süleyman Efendi çok mütevazı bir insandı. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Gençlere çok önem verirdi. "Sizler yarının büyüklerisiniz. Bu ilim meşalesini siz sürdüreceksiniz. Okuyun gençler" diye onlar nasihat ederdi.. Böyle mübarek, büyük bir âlimdi kendisi. Her sözünde hikmet vardı. Çok güzel halleri vardı Süleyman Efendi'nin. Çok ziyaretçisi gelirdi. Kısa zamanda onu bu şekilde tanıdım.

Bir gün enteresan bir şey oldu. Beni bir taksiye bindirdi. Yanıma da birkaç talebe verdi. O taksi meğer seyyar Kur'an Kursu imiş..Oturduk. Ben önde talebeler arkada..Akşama kadar onlara taksinin içinde Kur'an okuttum. Taksi akşama kadar emrimizde..Yemek vakitlerinde bir yere çekip yemeklerimizi yiyor, namaz vakitlerinde camiye çekip namazlarımızı kılıyoruz. Para filan da ödemiyoruz. Parayı kim ödüyor bilemiyoruz. Yatsı namazını müteakip Kısıklı Kur'an Kursuna döndük.

ERZURUM ULEMASINDAN TANIDIKLARIM

- Hocam izninizle konuyu değiştireceğim. Erzurum Ulemasından kimlerle tanıştınız. Onları dinleyebilir miyiz?

O zamanlar Osman Bektaş Hocayı tanıdım. Müftülük yaptı kendisi. Çok hoş bir insandı. Allah rahmet eylesin, beni çok severdi; "Gülcemalim, gülüm" derdi. İzzet ikramda bulunur, evine götürürdü.

Sonra Sadık Efendi'yi tanıdım. Erzurum'un 40 senelik müftüsü. Ondan sonraki müftü Sakıp Efendi'yi tanıdım. İhmal Camii imamı Cenkerli Hacı Mehmed Efendi'yi tanıdım. O da mübarek bir âlimdi. Onun oğlu Ziyaedddin Bey de âlim bir zattı.

Molla Eşref'i tanıdım, Kırkıncı Hocamı tanıdım..

Sonra Alvarlı Efe hazretlerinin oğlu Hâce Seyfeddin Efendi'yi tanıdım. Seyfeddin Efendiyle oturur, hatme yapar, sohbet ederdik. 

Aziziye un fabrikalarının sahibi Mustafa Keskin vardı. Onun evinde toplanırdık. Seyfeddin ağabey oraya geliyordu. Binbaşı Eşref Bey de gelirdi, beraber otururduk elhamdülillah. Erzurum geceleri çok hoştur.

BAÄžDAT'A GÄ°TME SEBEBÄ°M OLAN RÃœYA

Esasen Bağdat'a gitmeme sebeb olan şudur; Ben 12 yaşındayken, babam bir rüya görmüş. Rüyasında ben anadan üryan bir şekilde, iki nehir arasında toz dumanlı bir şehire gitmişim. Yirmi beş yıl sonra, güzel bir takım elbise giyinmiş olarak dönmüş, babama gelmişim.

İspir müftüsü Ali Başkapan babamın arkadaşıydı. Ali Başkapan'ın babası da babamın hocasıydı. Ondan bir müddet ders okumuş. Babam müftü efendiye rüyayı anlattı, "bunu bize yorar mısın?" dedi. Yalnız babam rüyayı anlatırken, gördüğü kimsenin ben olduğumu söylemedi; "oğullarımdan birisi" dedi.

Ali Başkapan Hoca dedi ki; "O İki nehir Dicle ve Fırat nehri, tozlu topraklı şehir de Bağdat şehri. Senin o çocuğun da oraya gidecek. İlim irfan okuyacak. Yirmi beş yıl sonra dönüp gelecek."

Babam bu rüyayı sadık bir rüya olarak gördü ve Bağdat'a göndermeye karar verdi. Ama Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret edip, izin almamı şart koştu. 

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Cebrail, bana komşu hakkında o kadar ısrarlı tavsiyelerde bulundu ki, onu mirasçı yapacak sandım."

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii'nin yeniden ibadete açılışı(15 Nisan 1772) *Turgut Özal'ın Vefatı(17 Nisan 1993) *Türk-Yunan savaşının başlaması(18 Nisan 1897) *Miladi takvime göre Efendimiz'in (s.a.v.)dünyaya teşrifleri(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI