Cevaplar.Org

MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

Eğer kişi cehaleti sebebiyle âyetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı sanılan âyetlerin bağdaştırılması gerekir. Bu yöndeki tereddütlerin giderilmesi de “Müşkilü’l-Kur’ân” ilmiyle sağlanmıştır.


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2011-05-08 02:55:39

"Eğer kişi cehaleti sebebiyle âyetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı sanılan âyetlerin bağdaştırılması gerekir. Bu yöndeki tereddütlerin giderilmesi de "Müşkilü'l-Kur'ân" ilmiyle sağlanmıştır." 

"Kur'ân-ı Kerim'deki bazı âyetler arasında ihtilaf veya tezat gibi görünen durumlar vardır. İlk bakışta birbirine zıt mânalar taşıdığı sanılan âyetlerin bağdaştırılması lüzumu Müşkilü'l-Kur'ân ilmini vücuda getirmiştir. Aslında Kur'ân'da birbirini tutmayan veya çelişki arzeden âyetlerin bulunması kesinlikle sözkonusu değildir. Nitekim yüce Allah; "Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan birçok şeyler bulurlardı." (Nisâ, 4/82), buyurarak bu gerçeği açıklamış bulunmaktadır. Demek ki Kur'ân'da böyle bir şey yoktur. Ancak bu konuda bilgisi olmayan bazı kimseler, bazı âyetlerde böyle bir tereddüte düşebilirler. İşte bu tereddütleri ortadan kaldırmak, bu ilmin vazifesi olmuştur." 

"Gazali'ye yukarıdaki ayetin manası sorulduğunda ihtilaftan maksat, manalar arasındaki müşterek lafızların ihtilafıdır. Yoksa bu husustaki insanların ihtilaflarını nefyetmek değil, belki Kur'ân'ın zatı hakkındaki ihtilaflara nefiydir. Hakikatte herhangi bir şey hususunda insanların görüşleri çeşitli olabilir. Dünyayı bazıları medhederken bazıları da zemmedebilir. İşte insan kelamı ihtilaflardan beri olamaz. Çünkü insanlar arasındaki bu ihtilaf A'raz ve ahval ihtilafıdır. Fakat Kur'ân, tek bir menşeden aynı metod ve aynı gayeyi tahakkuk ettirmek için geldiğinden, önü ve sonu arasında bir ihtilafın vukuu bahis konusu olamaz.

Ayetler arasında tenakuz gibi görülen hususa bir iki örnek verelim:

1) "Hani Musa ile kırk gece vaadleşmiştik." (Bakara: 2/51)

"Musa ile otuz gece vaadleştik ve ona bir on gece daha kattık." (A'raf: 7/142)

Bu âyetlerde Cenab-ı Hak, Musa ile vaadleşmeyi birinde kırk diğerinde ise otuz gün olarak vermektedir. İki rakam birbirini tutmadığı için sanki bir tenakuz varmış gibi görülmektedir. A'raf suresindeki ayette Allah 30 gün vadediyor ve ona 10 gün daha ilave ederek toplam 40 da istikrar buluyor. Hâlbuki Bakara suresindeki ayet ise istikrar bulmuş olan bu adedi bize bildirmektedir. 

2) "Şayet adaleti gözetemeyeceğinizden endişe ederseniz o zaman bir tane ile yetinin." (Nisa: 4/3)

"Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalet göstermeye gücünüz yetmez." (Nisa: 4/129)

İlk âyetteki adaletten maksat, eşler arasındaki hukuku eşit derecede tutmaktır, bu vukuu mümkün olabilecek bir şeydir. İkinci âyetteki ise kalbi bir meyildir. Erkek zevceleri arasından birine karşı olan meyline mani olmaya muktedir olamaz. İbn Atıyye, bu ikinci âyetteki adl kelimesini, tam adalet diye vasıflandırmıştır.

3) "Böylece asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi." (A'raf: 7/107)

"Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de o, açıkça bir ejderha oluverdi." (Şuara: 26/32)

"Asanı bırak" onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı." (Neml: 27/10)

"Asanı bırak" onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı." (Kasas: 28/31)

"Bir şeyin aynı anda hem küçük hem büyük olması mümkün olmayacağından bu âyetler arasında bir tutarsızlık var gibi görülmektedir. Ama Musa'nın asasının ejderha kadar büyüklüğüne rağmen küçük bir yılan kıvraklık ve çevikliği taşıdığı düşünülürse bu çelişkili durum ortadan kaldırılmış olur." 

"Âyetlerin birbirine zıt gibi görünüşlerini izale etmek için bazı kaideler vazedilmiştir. Ebu İshak el-İsferayini (418/1027) iki âyet birbirine tearuz halinde bulunursa, iki âyetin nüzul tarihlerine bakılır, önce olan terk olunur, der. İhtilaf konusundaki tercih kaidesini şöylece sıralayabiliriz:

1) Hüküm hususunda Medeni olanlar Mekki olanlara tercih olunur.

2) İki hükümden biri Mekke ehli ahvaline, diğeri Medine ehli ahvaline ait olursa, Medine ehli ahvali takdim olunur.

3) İki hükümden birinin zahir manası müstakil bir hükme, diğer âyetin lafzı bunu iktiza ederse, müstakil hüküm ifade eden tercih olunur. 

4) İki âyetten her biri zahirde kastedilen şeyi yüklenmiş olarak umum ifade ederse, bu takdirde onlardan birinin başka bir maksadı tahsise gideni varsa o tercih edilir.

Âyetler arasında zıtlık varmış gibi bir vehme düşmenin sebepleri nelerdir. Veya başka bir ifade ile bu çeşit âyetleri hangi şekiller altında görebiliriz:

1) Vuku bulan şeyin muhtelif hallerde ve çeşitli şekillerde görünmesi: Mesela, Âdem'in yaratılışı toprak (Al-i imran: 3/59), kuru çamur-balçık (Hicr: 15/26, 28, 33), cıvık-yapışkan bir çamur (Saffat: 37/11), ateşte pişmiş gibi kuru bir çamur (Rahman: 55/14). Bu durum aslında bir çelişki değildir. İlk yaratılışın safhaları anlatılmaktadır. Asli cevher itibarıyla hepsinin menşei topraktır ve yukarıda zikredilen haller topraktan neşet etmiş ve derecelenmiş oluyor.

2) Mevzu ihtilafı. Mesela "Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz." (Bakara: 2/174) "Rabbine andolsun, onların tümüne soracağız. Yapmakta oldukları şeyleri."(Hicr: 15/92-93) İlk âyette Allah onlarla konuşmaz denilirken, diğerinde onlara soracak ifadesi bir tenakuz teşkil eder gibi görünüyorsa da, birinci olumsuzluk ikram ve lütuf manasındadır. İkinci âyetteki olumluluk ise tevbih ve ihanet makamındadır. Bunlar ise birbirini nefyetmez.

3) Fiil yönünden ayetteki ihtilaf. "Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü." (Enfal: 8/17) Bu âyette katl kesb ve mübaşeret yönünden insanlara izafe edilmiş ve yine onlardan tesir cihetinden nefyedilmiştir. Buna dayanarak, fiiller Allah'ın mahlûkudur, diğer bir ifade ile Allah kulların fiillerinin yaratıcısıdır, denilir.

4) İhtilaf gibi görülen husus, bazen de hakikat ve mecaz yönünden olur. Mesela: "İnsanları sarhoş olmuş gibi görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değillerdir." (Hacc: 22/2) Âyette, kıyametin dehşetine izafetle mecaz olarak insanları sarhoş gibi görürsün denilirken, sarhoşluğun, şarabtan geleceği düşünülerek hakikate izafetle de onlar, sarhoş değildirler denilmektedir.

5) İki vecihle çeşitli ayrılıkları cem etmesi. Mesela: "Rasullerimiz onun hayatına son verirler." (En'am: 6/61) "Melekler onların canlarını aldıkları zaman" (Nahl: 16/28) "Allah canlarını alır." (Zümer: 39/42) "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek." (Secde: 32/11) Bu âyetlerde, nefislerin rasuller, melekler, ölüm meleği ve bizzat Allah tarafından öldürüldüğü zikredilmektedir. Müfessir Beğavi, bu âyetlerin arasını şöyle cem eder. Meleklerin öldürmesi kabz ve nez', ölüm meleğinin öldürmesi dua ve emir, Allah'ın öldürmesi ise, ölümü yaratmış olması sebebiyledir." 

DİPNOTLAR:

1- www.imamhatipogretmeni.com/.../1_unite_Tefsir_ve_Tarihi_Gonderen_ Mehmet_TOPAL.doc

2- Abdurrahman Çetin, Kur'ân İlimleri ve Kur'ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.

3- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.

4- Ali Turgut, Tefsir Usulü ve Kaynakları.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!

Hicr, 99

GÜNÜN HADİSİ

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI