Cevaplar.Org

KIRAAT İLMİ -1. BÖLÜM-

Kıraat ilmi, Kur'ân-ı Kerîm'in okunuş keyfiyeti, kıraat âlimlerine nisbet edilen okuyuşlar ve bunlarla ilgili ilim dalına denmektedir.


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-07-22 11:49:31

Kıraat ilmi, Kur'ân-ı Kerîm'in okunuş keyfiyeti, kıraat âlimlerine nisbet edilen okuyuşlar ve bunlarla ilgili ilim dalına denmektedir.

"Sözlükte kıraat "okumak, tilâvet etmek, telaffuz etmek" anlamında masdar; "sesli veya sessiz, nağmeli veya nağmesiz okuma, tilâvet etme anlamında isimdir. Aynı kökün Kur'ân şeklinde gelen masdarı da kıraat ile eş anlamlıdır. Kıraat kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de yer almamakla birlikte "tilâvet" mânasını veren fiil kalıplarında ve masdar olarak (kur'ân) birçok yerde geçer. Hughes, kıraatin türediği kökün kara şeklinde İbrânîce'de bulunduğunu ve Tevrat'ta yer aldığını söylerken, Arthur Jeffery, İbrânîce'nin yanında Ârâmîce'de de olduğunu bildirir. Kur'ân ilimleri terimi olarak kıraat çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Râgib el-İsfahânî, "Tertîlde harf ve kelimeleri birbirine katmaya denir"; Taşköprizâde, "Mütevâtir ihtilâf vecihleri bakımından Allah kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'in nazmının şekillerinden bahseden bir ilim dalıdır" diye tarif eder. İbnü'l-Cezerinin, "Kur'ân kelimelerinin nasıl okunacağını ve râvilerine nisbet etmek suretiyle bu kelimeler üzerindeki farklı okuyuşları konu edinen bir ilimdir" şeklindeki tanımı daha kapsayıcıdır. Ayrıca kıraat imamlarından her birinin tercih ettiği okuyuşlar için de kıraat terimi kullanılmıştır: Nâfi kıraati. Âsim kıraati gibi. Harf kelimesinin özellikle ilk dönemlerde kıraat yerine kullanıldığı da görülür." 

Muhsin Demirci Tefsir Usulü adlı eserinde ise Kıraat ilminin terim manasını şu şekilde açıklamaktadır:

"Herhangi bir kelime üzerinde med, kasr, hareke, sükûn, nokta ve i'râb bakımından meydana gelen değişiklik demektir." 

"Kıraat ilminde kelimelerin telaffuz ve okunuşları incelenmekte, mütevatir ihtilafları elde edip koruma melekelerini kazandırma hedeflenmektedir. Böylece kelime telaffuzlarında hata, tahrif ve tağyir ihtimalleri ortadan kalkmış olur. Ayrıca kıraat imamlarının da her birinin okuyuş biçimleri öğrenilir. Kıraat ilmi sayesinde Kur'ân'ın okunuş ve şekilleri de bilinir. Bu ilmin ihmal edilmesi durumunda, kıraatlere dayalı olarak çıkarılan dini hükümlerle, birtakım fıkhi konuların dayanakları yitirilmiş olur. Meydana gelmesi istenmeyen böyle bir kötü sonuç, ancak Kıraat İlmiyle önlenir.

Konusu doğrudan doğruya Kur'ân olması bakımından, Kıraat ilmiyle asırlar boyu Müslümanlar meşgul olmuşlardır." 

"Asr-ı Saadette Müslümanların ilk öğrendikleri ilmin Kur'ân, dolayısıyla Kıraat İlmi olduğu bellidir. Sahabe de Kur'ân'ı ve onun kıraatını öğrenmiş ve ezberlemiştir. Bu bakımdan Kıraat ilmi İslami ilimlerin ilki ve en kıdemlisidir." 

"Kur'ân ilimleri içinde Kur'ân-ı Kerim ile doğrudan meşgul olan ilimlerin en başında kıraat ilmi gelir.

Kıraat ilmi; nakledenlerine nisbet ederek, Kur'ân'ın kelimelerinin okunuşlarını ve ihtilaflarını bilmektir.

Bu ilmin konusu, telaffuz durumları ve eda keyfiyetleri (okunuşları) bakımından Kur'ân'ın kelimeleridir.

Kıraat ilminin gayesi, tevâtür halindeki ihtilafları zabdetme melekesini kazandırmaktır. Yani, mütevâtir olmak şartıyla ne kadar ihtilaf varsa, bunları elde etme melekesini kazandırmak, bu ilmin gayesini teşkil eder.

Bu ilim, Kur'ân kelimelerini telaffuz ederken onları hatadan, tahrif ve tağyirden korumayı, kıraat imamlarından her birinin okuyuş şeklini bilmeyi sağlar." 

"Kıraâtte Müslümanlar için bir kolaylık bahis konusudur. ez-Zerkeşi (Ö. 794/1392) bu hususta "Kur'ân ve kıraat bir birinden ayrı iki hakikattır. Kur'ân, beyân ve i'caz için Hazreti Peygambere nâzil olmuş bir vahiydir. Kıraât ise, zikredilen şu vahiy lafızlarının, tahfif ve ağırlaştırma ve diğer yönlerden, yazılması keyfiyetidir." demiştir." 

"Kırâat-ı aşere" diye bilinen on kırâattan üç tanesini bugün Müslümanlar pratik olarak kullanmakta, tamamını ise ancak bu işi ehlinden özel ders almak suretiyle öğrenen bazı kimseler okumaktadırlar. Sözünü ettiğimiz üç kıraat şunlardır." 

1) Ebû Amrın kıraâtı: Bu gün en az kullanılan kıraâttır. Bu kıraât Sudanın bir kısmında tutunmuş bulunmaktadır.

2) Nâfi kıraâtı: Verş rivayetile olan Nâfi kıratı, bugün, Mısır hâriç Kuzey Afrikada tutunmuş bulunmaktadır. Mısırlılar Verşin rivayetini kabul etmekle beraber, daha kolay ve daha pratik olduğu için Hafs'ın rivayetini kullanmaktadırlar. Kuzey Afrikada, Verşin rivayetiyle, Nâfi kıraâtı üzerine basılmış Mushaflar mevcuttur.

3) Âsım Kıratı: Bugün yeryüzündeki Müslümanların büyük bir çoğunluğu, Âsım kıraâtının hafs rivayetini kullanmaktadırlar. Bu kıraâta göre Mushaflar bastırılmaktadır." 

Kırâat İle İlgili Kavramlar

"Kıraat ilminin "kart kurrâ, mukrî, mübtedî, mütevassit, müntehî, râvi, rivayet, tarîk, vecih" gibi terimleri bu ilmi öğreten, öğrenen ve nakledenler hakkında ilgili eserlerde sıkça kullanılmaktadır. Kıraat kökünden ism-i fâil olan kârî (çoğulu kurrâ) genel anlamıyla "Kur'ân tilâvet eden" demek olup mübtedî ve müntehî diye iki kısma ayrılır. İfrad metoduyla kıraat öğrenmeye başlayıp aynı metotla üç imamın kıraatini öğrenen kişiye mübtedî, kıraatlerin çoğunu ve meşhur olanlarını okuyarak nakleden kişiye müntehî dört veya beş kıraati ifrad tarikiyle bilene de mütevassıt denmiştir." 

1. Kurrâ: Bu kelime sözlükte, okuyucu ve okuyan anlamını ifade eden "kâri" kelimesinin çoğuludur, ıstılahda ise: "Yedi ya da on kıraatin kendilerine nisbet edildiği imamlara denir". Ayrıca Kur'ân'ın tamamını ezberleyen ve ondaki kırâatlara hakkıyla vâkıf olan kimselere de kurrâ ismi verilmektedir. Kâri kelimesine yüklenen bu anlam, Hz. Peygamber döneminden sonraya aittir. Çünkü bu lafzın Peygamber (sav) zamanındaki anlamı, nazil olan herhangi bir vahiy metnini ezberleyen kimse demektir. Ancak söz konusu kelimede zamanla bir anlam genişlemesi meydana gelerek bugünkü manada kullanılmaya başlanmıştır.

2. Rivayet: Kıraat imamlarının râvileri arasındaki ihtilaflara denilmektedir.

3. Tarîk: Râvilerden sonra gelenlerin ihtilafları da bu kavramla ifade edilir. 

Devam edecek...

DÄ°PNOTLAR:

1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2002, XXV.

2- Muhsin Demirci, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları.

3- Muhammed Salih el-Useymîn-Muhammed Nasıruddin el-Elbani, Tefsir Usulü.

4- Abdurrahman Çetin, Kur'an İlimleri ve Kur'an-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.

5- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Duhân, 3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI