Cevaplar.Org

AMENE'R RESULUNUN ORJİNAL BİR YORUMU-3

Ayetin ikinci cümlesi: “Müminler de (ona indirilenlere iman ettiler)” mealindeki ifadedir. Buradaki anahtar kelimeler: Mümin-İman kavramıdır. Müminler, iman eden kimseler demek olduğuna göre, “Müminler de iman ettiler”


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2010-06-21 19:37:28

Ayetin ikinci cümlesi: “Müminler de (ona indirilenlere iman ettiler)” mealindeki ifadedir. Buradaki anahtar kelimeler: Mümin-İman kavramıdır. Müminler, iman eden kimseler demek olduğuna göre, “Müminler de iman ettiler” ifadesinde bir incelik aramak gerekir. Kanaatimce, buradaki müminler kavramı, sözlük ve etimolojik anlamıyla değil, semantik anlam çerçevesinde kendisine yüklenen kurumsal bir simge olarak kullanılmıştır. Bu kavram, Hz. Peygamber (a.s.)’in yanında yer alanların kurumsal olarak kazandıkları bir unvandır. Özellikle, az sayıda da olsa, bu kurumun içerisinde yer almasına rağmen, otantik bir kimlik kazanamamış bir takım ikiyüzlü/münafık kimselerin mevcudiyet, genel olarak bütün Müminleri tedirgin etmiş olabilir. Hz. Ömer’in bile, bu sahte Müminlerin bir kısmına vakıf olan Hz. Huzeyfe’ye gelerek, “Bunların listesinde ben de var mıyım?” diye sorması, işin bu boyutunu ortaya koymaktadır. O halde, altını bakırdan, elması kömürden ayırmaya yarayacak bir ölçünün varlığı zorunludur. Bu ölçü “söz-fiil beraberliği, iç-dış birliği, dünya-ahiret dengesini gösteren bir hayat formülüdür. İşte, bu ayette, bu formülasyona bir işaret söz konusudur. Müminlerin yanında yer alan gerçek inananlar, Hz. Peygamber (a.s.)’in inanıp yaşadığı gibi, inançlarını hayatın pratiğine aktaran kimselerdir. Şayet imtihanın sorularına verilmesi gereken cevaplar arasında varsa, ateşten gömlek giymekten asla çekinmeyeceklerdir. Aşağıdaki ayetlerde bu çeşit imtihanlara dikkat çeken ifadelere yer verilmiştir:

“(Ey Müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelmiş nesillerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki Müminler: 'Allah’ın yardımı ne zaman!'dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara, 2/214),

“Elif, Lam, Mim, İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakı verileceklerini mi sandılar?” (Ankebut, 29/1-2).

Bu ayetlerde, görüldüğü gibi, müminlerin yanında, peygamberlerin de ciddi imtihanlara tabi tutulduğunu gösteren ifadeler söz konusudur. İncelemesini yapmakta olduğumuz ayette yer alan “Resul, kendisine indirilene iman etti; Müminler de” ifadesi, bu anlamda önemlidir. Çünkü burada, iman etmenin/inanmanın arka planındaki samimiyet, teslimiyet, emniyet gibi iman-amel ilişkisine dikkat çekilmektedir. Evet, ehl-i sünnet âlimlerinin dediği gibi, amel imanın temel parçası olmasa da, onun mütemmim cüz'üdür/tamamlayıcı parçasıdır.

Hz. Peygamber (a.s.)'in İnandığı Dava

Ayette-yukarıda geçtiği üzere- Hz. Peygamber (a.s.)’e indirilenlere iman söz konusu edilmiştir. Ardından gelen cümlede ise, “Hz. Peygamber (a.s.)’e indirilenler” olarak ifade edilen İlâhî mesajın temel unsurları olan iman esaslarına yer verilmiş ve bunların neler olduğuna işaret edilmiştir. Kapalı olan “indirilenler” ifadesi şu cümlelerle açığa kavuşturulmuştur: “Hepsi de Allah’a, Onun meleklerine, Onun kitaplarına ve Onun elçilerine iman ettiler. Burada geçen anahtar kelimeler: Allah, melek, kitap ve elçi sözcükleridir. Dikkat edilirse, bu kelimelerin hepsi, bir önceki cümlede yer alan “Hz. Peygamber (a.s.)’e indirilen” vahiy kavramı ile yakın bir ilişki içerisindedir. Çünkü indirilen vahyin asıl sahibi olan kaynak Allah’tır. Onu peygamberlere ulaştıran vasıta ise, melektir. Vahyin metnine bizzat kaynaklık eden araç ise, kitaptır. Bu İlâhî mesajın ilk muhatabı ve onu tebliğ etmekle mükellef olan zat ise, peygamber/elçidir. Böylece, ilk cümlede kısaca “Peygamber (a.s.)’e indirilenler” olarak ifade edilen vahiy kavramı, bu cümlede detaylandırılmıştır. Vahyin önemli temel esaslarına (daha sonra gelecek olan haşir konusu hariç), tek, tek işaret edilmiştir. Sözkosu edilen anahtar kavramlar, bir yandan sözkonusu edilen vahyin birer temel unsuru, diğer yandan vahiy ile verilmek istenen mesajın ana konusudur.

Dikkate değer diğer bir husus da kavramların evrenselliğidir. Burada ne milli bir ilâh, ne özel bir melek, ne hususî bir kitap ve ne de belli bir elçi sözkonusudur. Bilakis, bütün semâvî dinlerin genel adı olan İslam dininin evrensel kimliğine uygun bir üslup kullanılmıştır.

Ancak burada bir inceliğe de dikkat etmek gerekir; şöyle ki: Ayette vahyın temel unsurları olan Allah, melek, kitap ve elçi kavramları birer evrensel boyut halinde sözkonusu edildiği halde, daha önceki cümlede “Elçi kendisine indirilene iman etti” şeklinde hususi bir vahy ve hususî bir elçiliğe vurgu yapılmıştır. Bunun önemli iki nedeni vardır.

Birincisi: Vahyın mesajına doğrudan muhatap olan zâtın, söz konusu mesaja karşı beslediği samimi duygularını ön plana çıkarmak ve 23 yıllık vahy süresi boyunca, -hâşâ, yüz bin defa hâşâ- gayr-ı ciddi sayılan hiç bir tavrı görülmemiş bir elçinin hayatına yansıyan imanının derinliğine dikkat çekmektir.

İkincisi: Hz. Muhammed (a.s.)’i, vahyın son temsilcisi ve bütün elçilerin mümessili olarak göstermektir. Hususi bir vahyın mesajında, temel unsurların, evransel birer kavram halinde sunulması, bu gerçeğin kesin kanıtıdır. Demek Hz. Muhammed (a.s.)’in dini, kendi adı olan İslam kavramı gibi bütün semavî dinlerin hakikatlerini ihtiva eden, belli zaman ve mekân kavramlarının etkisinden uzak, evrensel bir kimliğe sahip olan bir dindir.

Müminlerin Vahye Olan İmanları

 Hz. Peygamber (a.s.)'in ortaya koyduğu davaya gönül vermiş insanların varlığı, davanın doğruluğunu pekiştiren bir fenomendir. Bu fenomen, tarihte geçmiş bütün peygamberlerin ortak paydasıdır. W. Wantgomery. Watt'ın da ifade ettiği gibi, bir peygamberin doğruluğunu gösteren önemli bir belge de peygamberlere tabi olanların çoğalarak devam etmesi ve davasına sahiplenmesidir. (bk. Watt, ) Bizans hükümdarının Hz. Peygamber (a.s.)'in doğruluğunu tespit etmek için gelen elçisine yönelttiği sorulardan biri de bu mahiyettedir. Tabilerinin çoğalmakta olduğunu duyunca, "bu da peygamberlerin bir doğruluk nişanesidir" demişti.(bk. )

Bu husus, tarihin şehadetiyle Hz. Muhammed (a.s.m)’de bir zirveyi yakalamıştır. Hiçbir din, İslam dini kadar hayatın bütün sahalarını kuşatmamış ve dolayısıyla kendisine inanmış olan tâbilerini günlük mükellefiyetlerle karşı karşıya bırakmamıştır. Buna rağmen, bütün hayatını bu dine adayan insanların samimi bağlılıklarını –sözlü ve fiilî olarak-her vesileyle ortaya koyması, Hz. Peygamber (a.s.)'in her asırda en az 350 milyon insanın gönlünde taht kurması bu davanın reddedilmez belgesidir.

Bu bağlılıklarıyla imanlarının gücünü gösteren üç büyük grubu anmakta büyük fayda vardır. Bunlar: Al-i Beyt, Sahabeler ve Asfiyalardır (Alternatif Dergisinde Kutlu Doğum. Bak)

Hz. Peygamber (a.s.)'in Davasının Evrenselliği

Yukarıdaki cümlede işaret edilen vahyin evrensel boyutu, peşinden gelen “Biz Onun hiç bir elçisini diğerinden ayırmayız” ifadesiyle pekiştirilmiştir. İnsanların en çok yanıldığı ve ayırıma tabi tuttuğu vahy unsuru elçiler olduğu için, bu ifade ile söz konusu ayrımcılığın yanlışlığına özellikle vurgu yapılmıştır. Aslında, elçiler arasında ayrımcılık yapmak vahyın evrensel olan temel mesajlarını anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Daha önceki cümlelerde vahyin temel unsurları olan evrensel kavramlarına dikkat çekilmiş, bu cümlede de evrenselliği ortadan kaldıran elçiler arasında ayrımcılık yapmanın yanlışlığına işaret edilmiştir. Ayrımcılığın yanlışlığı, vahyin evrenselliği, kaynağın birliğine işaret edilerek pekiştirilmiştir. Bu sebepledir ki, vahyin asıl sahibi ve mesajların tek kaynağı olan Allah’a iman hususuna vurgu yapıldıktan sonra, diğer unsurların hepsini Allah’a dayandırılarak, kaynağın birliğine dikkat çekilmiştir. “Onun melekleri, Onun kitapları, Onun elçileri” şeklindeki ifadeler, bunu göstermektedir. “Biz Onun hiç bir elçisini diğerinden ayırmayız” ifadesinde de aynı üslup kullanılarak, bütün elçilerin aynı havuzdan beslendiklerine işaret edilmiş, vahyin temel esaslardaki birliğine ve evrenselliğine vurgu yapılmıştır.

Pratiğe Yansıyan İman

 İman esaslarının dördüne işaret edildikten sonra, İlâhî mesajın temel unsurlarından biri olan kulluk görevine dikkat çekilmiş; “Onlar biz, işittik ve itaat ettik” ifadesiyle kulluğun en önemli esprisi olan teslimiyet ruhuna işaret edilmiştir.

İman esasları ile onun bir gereği olan amel işine işaret edildikten sonra, insanların en çok muhtaç olduğu bir zamanda kusurlarının bağışlanması ve vahyin ortaya koyduğu mesajların muhatapları tarafından nasıl karşılandığı, söz konusu mesajlarda ifadesini bulan hakikatlerin bütün çıplaklığıyla ortaya konacağı ve bunların muhasebesinin yapılacağı ölüm ötesi hayata mahşerdeki büyük mahkemeye dikkat çekilmiştir. “Rabbimiz! Bizi bağışla! Dönüş yalnız sanadır.” Buradaki anahtar kelimeler: Vahyi işitme, itaat etme, bağışlanma ve Huzura çıkma. “işittik/dinledik” ifadesi, tebliğ edilen vahyin bilinçli bir şekilde tebellüğ edildiğine işarettir. “itaat ettik” cümlesi ise, tebellüğden maksat yalnız vahyin metnini ezberlemek olmadığı, aksine onun ihtiğva ettiği hükümleri öğrenip ona göre bir hayat çizgisini takip etmek olduğuna işarettir. Ahiret hayatına vurgu yapan cümle ise, dinin en son varacağı neticeye dikkat çekmektedir. Ayetin başında Allah’a iman hakikatine, sonunda ise ahiret hayatına vurgu yapılmıştır. Bir konun sonunu, onun başına döndürme anlamına gelen “ircâu’l-acz ala’s-sadr” sanatı çerçevesinde, Allah’ın evvel ve âhir olduğuna işaret edilmiştir. Bu işaret insanlar için son derece önemlidir. Çünkü insan gibi, her şeye muhtaç ama aciz, sürekli hayatta kalmayı aşk derecesinde arzulayan, fakat ölüme mahkûm bir varlığın en çok muhtaç olduğu şey, bir istinat/dayanak noktası ve bir istimdat/destek noktasıdır. Her şeye gücü yeten, her derde derman yetiştirebile, ilim ve kudretiyle her yerde hazır ve nazır olan, rahmeti her şeyi kuşatan bir Rahman ve Rahim olan Allah’a iman, şu âciz insan için yegâne dayanak noktasıdır. Kendisini ebedî idamdan, yaptıkları iyiliklerini boş yere zayi olmaktan kurtaran, kendisini yoktan var eden bin-bir çeşit maddî, manevî nimetlerle donatıp taltif eden Kerim ve Rahim olan Allah'a dönüşü ifade eden ahiret hayatına iman ise, arzuları ebede uzanan insan için en kuvvetli bir destek ve yegâne ümit kaynağıdır. Bu ayetin açıklamasını, onun bir yakarışı ifade eden son cümlesini tekrar ederek noktalamakta fayda vardır: “Rabbimiz! Bizi bağışla! Dönüş yalnız sanadır.”

-Devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Maide-7

"Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir."

GÜNÜN HADİSİ

Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.

Buhari

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI