ADAM YETİŞİR, YETİŞTİRİLMEZ
Hizmet alanında yaşanan Kaht-ı ricalin, özellikle de önceki yazılarda sözünü ettiğimiz ‘mütefekkir eksikliği’nin farkında olan birçok kişinin, “Peki, neden böyle insanlar yetişmiyor?” sorusunu biraz kısaca geçerek sorduğ
Hizmet alanında yaşanan Kaht-ı ricalin, özellikle de önceki yazılarda sözünü ettiğimiz ‘mütefekkir eksikliği’nin farkında olan birçok kişinin, “Peki, neden böyle insanlar yetişmiyor?” sorusunu biraz kısaca geçerek sorduğu ikinci bir soru vardır: “Adam yetiştirmek için ne yapmak lâzım?”
Sonuçta, ortadaki problemi gören ve bu problemi çözmek için ‘adam yetiştirme’ yolunda çabalara girişen iyi niyetli birçok insan mevcuttur hizmet dairesinde. Bu uğurda müesseseler kuranlar da mevcuttur; teke tek, belli istidatlarla bilhassa ilgilenen, onları ‘yetiştirmeye’ çalışan münferit örnekler de.
Böylesi çabalar taşıyan insanları –bu çabayı ister kurumsal biçimde göstersinler, ister şahsî olarak– gerek ortadaki problemi görmeleri, gerek bu problemin halli için himmet ve hamiyeti kuşanmaları itibarıyla kesinlikle tebrik etmek gerekiyor. Bunu peşinen ifade etmek isterim.
Fakat artık iyice ‘orta yaşlılar’ sınıfına dâhil olmuş ve hayatının yirmi yıldan fazlasını Risale-i Nur dairesinde yaşamış biri olarak bugüne kadar gözlemlemiş veyahut bizatihi tecrübe etmiş olduğum hadiseler, problemi bu şekilde ele almanın problemi çözmediğini ihsas ediyor bana. Zira kendi hayat tecrübem itibarıyla gördüğüm o ki, ‘yetiştirme’ de problemli bir kelime ve bu kelime ekseninde girişilen bir himmet de –niyet ve arzu edilmese dahi– problemler üretebiliyor.
Bu noktada, ‘yetiştirme’ mantığında gördüğüm en ciddi zaaflardan ilki, bir seçkincilik ve seçmecilik boyutu taşıması. İkincisi, bir ‘beklenti’ boyutu taşıması ve dolayısıyla ‘yetiştirecek olan’ ile ‘yetiştirilecek olan’ arasındaki ilişkinin bu beklenti üzerine kurulması.
Daha açıkça ifade etmem gerekirse, “Hizmet için şu evsafta insanlara ihtiyaç var” dediğinizde, şu veya bu düzeyde, bir seçmeciliğe ve seçkinciliğe düşebiliyorsunuz. Diyelim ki, merhum Kuleönülü Mustafa misali, yüreğinde sapasağlam bir ihlâs ve hamiyet taşıyan bir genç Bediüzzaman’ın nazarından kaçmamışken bizim nazarımızdan kaçıveriyor kolaylıkla. Çünkü hizmet-i imaniye için en birinci ve de yeterli vasıf olan ihlâs ve hamiyet artık bize yetmiyor. Sözgelimi, iyi bir okulda okumuşluk arıyoruz, çok zeki olma gibi bir vasıf arıyoruz, İngilizce bilmek veya Arapça bilmek veya böylesi bir dili bilmeye kesinkes karar vermek gibi bir vasıf arıyoruz, filan üniversiyeti kazanabilme gibi bir vasıf arıyoruz, vs. Böylece, belki bu vasıfları taşımayan, ama ihlâs, himmet ve hamiyet ile kuşanmış insanlar otomatikman safdışı oluyorlar nazarımızda. Ve ‘yetiştirme’ mantığının içerdiği ilk problem, böylece zuhur ediyor: ‘Yetiştirme’ye müsait görülmeyenler, ikinci plana itiliyor, hatta hepten göz ardı ediliyor. Bir de bu ihlâslı insanların ‘gözardı edildikleri’ni anlamaları durumunda yaşadıkları kırgınlığı hesaba katarsak, bu ilk problemin faturası çok daha kabarıyor.
İkinci problem ise, ‘beklenti’ üzerine kurulan bir ilişkinin taşıdığı ‘determinist’ boyuta ilişkin, bir insandan bir şey bekliyorsanız, bu beklentinizin elbette zaman cinsinden bir karşılığı oluyor. Meselâ, kendisinden bir şeyler bekleyerek ‘yetiştirme’ye çalıştığınız kişinin, iki sene sonra şu noktaya, üç sene sonra da şu noktaya geleceğini öngörüyorsunuz. İlgili kişi sizin öngördüğünüz hızda mesafe kat etse veyahut daha da hızlı mesafe kat etse, pek mesele çıkmıyor gerçi. Lâkin eğer ‘yetiştirme’ye çalıştığınız kişi sizin ona biçtiğiniz zamanda ondan beklediğiniz yerde değilse, ilişkiniz doğrudan o kişinin şahsına muhabbet üzerine değil, ona biçtiğiniz fonksiyona muhabbet üzerine kurulduğu için, gerilmeye ve gerginlik hissetmeye başlıyorsunuz. Bu durum gitgide bir hayal kırıklığı düzeyine eriştiğinde ise, ilişkiniz iyice gerginleşiyor ve “Çok şey umuyordum, çok emek verdim, benim üç senemi heba etti” gibi halet-i ruhiyeler içinde kırılıyor ve çok kötü kırıyorsunuz. Velhasıl, belki üzerine bir beklenti bina etmeseniz hayat boyu aynı hizmet dairesinde beraberce bulunabileceğiniz bir insan, üzerine bina ettiğiniz beklentiler –ve dolayısıyla bu beklentilerin gerçekleşmemesi– yüzünden çok kırıldığınız ve çok kırdığınız, o yüzden sonraki hayat diliminde ortalama bir uhuvvet ve arkadaşlık dahi kuramadığınız birine dönüşüveriyor.
Açıkçası, beklenti üzerine ilişki kurmak, ekseriya, ilerleyen zaman içinde ilişkiyi öldürüyor! Hem, ilgili kişi, bir dönem için ‘özel ilgiye mazhariyet’in tadını çıkarmış da olsa, yaşadığı ve yaşattığı hayal kırıklığı sonrasında da, vasat bir himmet ve hamiyeti dahi gerçekleştiremediği bir yeis ve bedbinlik halet-i ruhiyesine düşüyor.
Bu ikinci probleme paralel bir üçüncü problemden daha söz edebiliriz ki; bu da, ‘yetiştirmek’ üzere ilgilendiğimiz kişinin, velev bizi hayal kırıklığına uğratmasın, gene de bir ‘sınırlanma’ yaşadığı. Bu tavırda, ilgili kişinin ‘nereye kadar yetişeceğine’ biz karar veriyoruz bir bakıma. İhtimal ki başka bir yöne yönlense daha da fazla inkişaf edip daha büyük hizmetler edecek biri, bizim ‘beklenti mimarlığımız’ dâhilinde bir daralma ve sınırlanma yaşıyor. Bazıları da, böyle bir görüntünün getirdiği rahatsızlık ile zaman içinde ‘bağımsızlığını isbat’ çabasına girebiliyor ve bu çaba içinde gerçekleşen kimi olay ve tavırlar, kimseye yararı olmayan ama hizmete zararı olan sonuçlar doğurabiliyor.
Bu tesbitleri kendisi hadisenin dışında olan biri olarak yazıyor değilim. Bilakis, belki bir dönem birilerinin üzerine ‘beklenti’ bina ettiği, öte yandan geçmişte birçok kişiden ‘beklenti’si olmuş biri olarak; bir ‘yetiştirme’ mantığı ile ve bir ‘beklenti’yle kurulmuş ilişkilerin sonuçlarını bizatihi tecrübe etmiş halde yazıyorum. Edindiğim bütün bu tecrübelere binaen ulaştığım sonucu “Adam yetişir, yetiştirilmez” diye özetleyebiliyorum. Ve buna binaen, hizmet dairesi içindeki herkesi bir nitelik ve yetenek tasnifine tâbi tutmaksızın değerli ve mübarek bilmenin lüzumuna inanıyor; ille bir ayırıcı vasıf aranacaksa, birincisinin ihlâs ve sadakat olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu arada, hususi bir istidat ile göze çarpanlar varsa, bu insanlar için yapılacak en hayırlı yardımın ise, ‘yetiştirmek’ değil, ‘yetişmesi’nin önünü açmak, ona imkân hazırlamak ve istişarî bir katkı sağlamak olduğuna inanıyorum.
Aksi takdirde, aşırı ihtimam gösterilen bir çiçeğin solması, çok su verilen bir ağacın çürümesi yahut bodur kalması türünden kâinatta gördüğümüz hadiselerin bir benzerini, hizmet alanında tecrübe edebiliyoruz.
Hem de ne kadar çok!
METİN KARABAŞOĞLU
RİSALE OKUMALARI-2
Nesil Yayınları
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
H.ARKIN, 2010-06-10 01:09:46
ALLAH RAZI OLSUN.İHLÂS HİZMETİN MAYASI.O BAHCEDE HER TÜRLÜ MAHSÜL YETİŞİR.ALLAH ELBETTE İSTEYEN HERKESE İLMİNDEN VERİR.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
Hekim gözü ile Ramazan perhiz ayıdır. Bir çok hastalıklara karşı tıbbın tavsiye ettiği im
HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
“Paris'in büyük hayat sıtmasına tutulduktan sonra(1) yapmaya hiç vakit bulamayacağım bir zi
YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
Fransız yazar Claude Farrare, Çanakkale’de bir köyde, 1900’şerin başında yaşadığı çok
BİZ DE RAHATSIZIZ
Elinize bir kalem alsanız ve siyasette, ticarete, sanatta, eğitimde en fazla isim yapmış insanla
"BANA KUR’AN YETER!”
Bana Kur'an yeter!" cilerden beni sevdiğini söyleyen biri, kendisi Hadisleri kabul etmeyerek doğr
MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
Kur’an-ı Kerim, Arapça olarak indiğinden Kur’an’da geçen her kelimenin o günkü manaları
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
- “OKUMADAN OLMAZ”
- İBRETLİ BİR HATIRA
- NAZIM HİKMET “MUHTEŞEM ÜSTÜ MUHTEŞEM BİR ŞAİRDİ!”
- NÂZIM HİKMET PUTU
- NAZIM HİKMET’E SAYGI
- BEDİÜZZAMAN FOBİSİ
Nâziât, 37-38-39
Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.
GÜNÜN HADİSİ
İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.
İbn-i Mace
SON YORUMLAR
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
- Selamünaleyküm bu değerli yazınızdan dolayı Ahmets kardeşimizi tebrik edi...
TARİHTE BU HAFTA
*NATO'nun kuruluşu(24 Mart 1949) *Uhud savaşı(24 Mart 625) *Huneyn savaşı(29 Mart 630) *Fatih Sultan Mehmet Han'ın doğumu(30 Mart 1432)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...