Cevaplar.Org

KUR’ANLA KONUŞAN KADIN

Abdullah b. Mübarek anlatıyor ve diyor ki: "Allah'ın beytini hac etmek ve Nebî (as)'ın mescidini ziyarette bulunmak maksadıyla sefere çıkmıştım. Omuzunda heybesi bulunan, mesture ve yaşlıca bir kadına rastladım. "Allah'ın selamı, rahmet ve bere


2010-05-15 11:27:30

İnsan, Kur'an'a gönlünü kaptırınca bir başka oluyor hali. Hiç bir an, ayıramıyor benliğini ondan. Tatlı rü'yalarla uyku oluyor ona. Zikir olup kalbinde dolaşıyor. Fikir olup dimağına yerleşiyor. Ezberlenip hafızaya güç ve zihne kuvvet katıyor. Her ayeti, binlerce mana oluyor da, en düzgün ve en taze cümlelerle dilini süslüyor insanoğlunun.

İşte böylece Kur'an'laşıyor insan. Eti ve kanı da Kur'an oluyor onun. Ona gönlünden ayırdığı yer ölçüsünde engelleri aşıyor. Kulak kesildikçe çağrılarına, onunla tanışıp anlaşabiliyor. Ve ancak o zaman, ayet ayet sindirip yaşamağa kalkışıyor onu.

Şimdi, 25 madde halinde sunacağımız yaşanmış bir olay, bunun en anlaşılır örneğidir. Abdullah b. Mübarek anlatıyor ve diyor ki: "Allah'ın beytini hac etmek ve Nebî (as)'ın mescidini ziyarette bulunmak maksadıyla sefere çıkmıştım. Omuzunda heybesi bulunan, mesture ve yaşlıca bir kadına rastladım.

1) "Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi üzerine olsun!" şeklinde selam verince kendisine; "Bir söz olarak selam, Rahîym olan Allah'dandır" mealindeki ayeti okumak suretiyle aldı selamımı.(1)

2) Sonra: "Allah sana rahmet etsin! Burada ne yapıyorsun?" dedim Bana: "... ve Allah kimi sapıklıkta bırakırsa, artık ona yol gösteren olmaz" mealindeki ayeti okumak suretiyle cevap verdi.(2) Ki böyle bir cevaptan, onun yolu şaşırmış olduğunu anladım.

3) Sonra: "Nereye gitmek istiyorsun" diye sordum. "Bütün eksik sıfatlardan münezzeh olan o Allah'dır ki, kulu Muhammed'i, geceleyin Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüttü..." mealindeki ayeti okuyarak cevap verdi.(3) Bundan da Kudüs'e gitmek istediğini anladım.

4) "Ne zamandan beri buradasın?" dedim. Meryem sûresinin 10. ayetinin son üç kelimesini okuyarak cevap verdi. Bundan da tam üç gündür burada olduğunu anladım.

5)"Bu üç günde ne yedin ne içtin?" diye sordum. "Beni yediren de içiren de Allah'dır" mealindeki ayeti okuyarak cevap verdi. (4)

6)"Ne ile abdest aldın?" dedim. "Su bulamadığınız zaman, temiz toprakla teyemmüm ediniz?" mealindeki ayeti okudu.(5) Bundan da toprakla abdest aldığı. yani teyemmüm ettiği anlaşılıyordu.

7)"Yemek vereyim yer misin?" dedim. "Akşama kadar orucu tamamlayınız!" mealindeki ayeti okudu.(6) Böylece de oruçlu olduğunu anlatıyordu.

8)"Şimdi Ramazan Ayı değil, niçin oruç tutuyorsun?" dedim. "Kim tatavvüan (nafile olarak) bir hayır işlerse, bu onun için hayırdır." mealindeki ayeti okudu.(7) Böylece tuttuğu orucun nafile olduğunu belirtmiş oluyordu.

9) "Sen seferdesin. Seferde oruç tutmak farz değildir. Tutmasan da olur" dedim. Bana: "Bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." mealindeki ayeti okudu.(8)

10) "Niçin benim gibi konuşmuyorsun da, sorduklarıma hep Kuran'dan ayetler okuyarak cevap veriyorsun?" dedim. Bu soruma da yine: "İnsan hiç bir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, dediklerini zabteden bir melek hazır bulunmasın?" mealindeki ayeti okuyarak cevap verdi.(9) Böylece de, amel defterinde fuzuli kelam (ma layanî, boş söz) yazdırmamak için çok dikkatli olması gerektiğini ima ediyordu.

11) "Nerelisin?" diye sordum. "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi, bilmediğin bir şeyin ardına düşmenden mesuldürler." mealindeki ayeti okudu.(10) Bununla da: "Sorma! Ne gereği var? Ne üstüne lazım?.." demek istiyordu. Hata yaptığımı derhal anladım. Özür dileyerek, hakkını helal etmesini rica ettim. Bunun üzerine de:

12)"Bu gün sizi kınamak yok. Allah, sizi bağışlar! Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir." mealindeki ayeti okuyarak; gerçek hak sahibinin Allah olduğunu ve kendisiyle ilgili hakkını helal ettiğini beyan etmiş oluyordu. (11)

13)"Seni, bu ıssız yerden alıp bir kafileye katmamı ister misin?" dedim. "Siz, ne iyilik ederseniz Allah onu bilir." mealindeki ayetle cevap verdi. Memnun olacağını bildiriyordu.(12)

14)Bunun üzerine devemi çöktürdüm ve "Buyur bin!" dedim. Baktım ki, Kur'an'dan Nur sûresinin 30. ayetini okuyor. Böylece: "Ben deveye binerken bana bakma, beni görme, gözlerini yum!" diye tembihte bulunuyordu. Çünkü bu ayette: "Ey Muhammed! İnanan erkeklere söyle de, kendileriyle evlenmeleri haram olmayan kadınlara, (nikahtan evvel) bakmasınlar!" mealinde, ilahî bir ihtar vardı.

15) Bu ilahî ihtar karşısında, gözümü çevirdim bekliyordum ki, kadın deveye binerken, deve ürktü ve kadının elbisesi yırtıldı. Bunun üzerine kadın: "Size bir musibet isabet ederse, elinizle yaptıklarınız yüzündendir." mealindeki ayeti okumağa başladı.(13) Ki böylece, kabahatin kendisinde olduğunu dile getiriyor ve deveyi bağlamamı istiyordu.

16) "Müsaade et, sabr et de bağlayayım" dedim. "Halkın razı olacağı hükmü, biz Süleyman'a anlattık" mealindeki ayeti okudu.(14) Ne demek istediğini anladığını ve müsaade ettiğini bildiriyordu.

17) Deveyi bağladım ve tekrar: "Buyur bin!" dedim. Bindi ve "(Bu binitleri), bizim hizmetimize veren Allah'ın şanı ne yücedir! Yoksa biz bunları, (hizmetimize) yanaştıramazdık" mealindeki ayeti okumağa başladı.(15) Bu hareketiyle de, insanın her hangi bir hizmetine ulaşmak üzere bir vasıtaya bindiği zaman, Allah'a nasıl ve hangi sözlerle şükredeceğini göstermiş oluyordu.

18)Devenin yularını elime aldım. Sür'atle ve biraz da yüksek sesle konuşarak yürümeğe başladım. Bu kez de: "Yürüyüşünde tutumlu ol! (Ne çok çabuk, ne de çok yavaş yürüme!) Sesini de kıs!" mealindeki ayetle dikkatimi çekti. (16) Bağırmamamı ve yavaş gitmemi istiyordu.

19)Bunun üzerine, yürüyüşümü yavaşlattım ve alçak bir sesle, kafiyeli sözler mırıldanarak ilerliyordum. Hemen: "Kur'an'dan kolayınıza gelenleri okuyunuz!" mealindeki ayeti okumağa başladı.(17) Böylece, fuzulî kelamı bırakıp Kur'an'dan bildiklerimi okumamı, yoksa susmamı istediği belli oluyordu.

20) Bu isteği hemen kabul ettim ve derhal: "(Allah) dilediğine hikmeti verir. Hikmet verilen kimseye, çok hayır verilmiştir." mealindeki ayeti okuyarak; bu tür ikaz ve öğütlerin, bana Allah tarafından lütfedilen birer hikmet olduğunu ve bu yüzden de kendisine teşekkür etmek istediğimi bildirdim.(18)

21) Bu sözüm hoşuna gitmiş olacak ki, o da hemen: "Bunu ancak Ulü'l-Elbab (sağduyu sahipleri) düşünüp anlar" mealindeki, aynı ayetin son kısmını okuyarak beni taltif etti.

22) Bu arada: "Evli misiniz, kocanız hayattı mı?" diye sordum. Cevaben: "Ey iman edenler! Öyle şeylerden sormayınız ki, size açıklandığında hoşunuza gitmez" mealindeki ayeti okudu. (19) Bunun üzerine ayıp bir iş yaptığımı anlayıp sustum.

23) Nihayet kafileye ulaştık. Ve: "Kafilede bir yakınınız, ya da bir başka tanıdığınız var mı?" diye sordum. Bu soruma cevap olarak da:"Mal ve evlad, dünya hayatının süsüdür," mealindeki ayeti okudu.(20) Bu cevaptan da; kafilenin, yani kervanın taşıdığı malın kendilerinin, kervanı idare edenlerin de oğulları olduğunu anladım.

24)Sonra da oğulların isimlerini ve görevlerini sordum. Bana dört ayetle cevap verdi: Birincisi: "O Allah öyle bir Allah'dır ki, yol bulmak için yararlanılacak alametler de yarattı. Ve onlar, yıldızlarla da yol bulabilirler". mealindeki ayettir(21) Bu ayeti okumakla oğullarının, kervanda rehberlik görevinde bulunduklarını ifade ediyordu: "Allah İbrahim (as)'i dost edinmişti." mealindeki ikinci ayeti okumakla (22)oğlunun birinin adının İbranîm: "Ve Allah Musa (as) 'ile de konuşmuştu." mealindeki üçüncü ayeti okumakla, (23) birinin adının da Musa olduğunu. "Ey Yahya (as)! Kitabı kuvvetle tut. (Onun emirleri ne göre hareket et ve onunla hükmet!)" mealindeki dördüncü ayeti okumakla da, (24) üçüncüsünün adının Yahya olduğunu bildirmiş oluyordu.

25)Bundan sonra, kervanın konakladığı çadırlara gidip bu isimlerle çağırdım. Yanımıza üç genç çıkageldi. Baktılar ki anneleri... Derhal bizi çadırlarına götürdüler. Oturur oturmaz, anneleri çocuklarına: "Birinizi, şu gümüş para ile şehre gönderin! Baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size bir rızık getirsin!..." mealindeki ayeti okuyarak bir mesaj verdi.(25) Böylece, misafire: "Aç mısın, tok musun?" diye sormadan, hemen yemek çıkarılmasının İslamî bir edeb olduğunu anlatmak ve öğretmek istiyordu.

26)Sonra sofra kuruldu, yemekler üzerine konuldu ve etrafına oturuldu. Tam bu sırada ihtiyar nine: ''Yaptıklarınıza mükafat olarak, afiyetle yiyiniz ve içiniz!" mealindeki ayeti okumağa başladı.(26) Bunun üzerine, çocuklara dedim ki: Annenizin durumuyla ilgili, bana kısaca bilgi vermedikçe yemeğinizi yemeyeceğim! Annelerine bu denli hizmette bulunmuş biri ve aynı zamanda da misafirleri olmam hasebiyle, beni kırmayan çocuklar, anneleri hakkında şöyle söylediler: “Hataya düşerim de, Allah'ın gazab ve hışmına uğrarım korkusuyla; annemiz, kırk yıldır Kur'an'dan başka bir şey konuşmaz.!(27)

Evet, dile kolay!.. Kırk yıl, Kur'an'dan başka bir şey konuşmamak. Hem de, asil bir duygu uğruna! Hataya düşmemek ve Allah'ın gazabına uğramamak niyetiyle... Er veya geç, bir gün bu fani hayata veda edecek olan her insanın, ömrün altından girip üstünden çıkmadan, sonunu kaygı etmesi ve bunun için de, daha ölüm gelmeden evvel kendisini yeni bir hayata hazırlaması ne kadar güzeldir.

Ali Osman Yüksel

Altınoluk Dergisi

1988-Mayıs Sayısı

Dipnotlar:

1) Yasin sûresi, 58. 2) Rad sûresi, 23. 3) İsra sûresi. 1. 4) Şuara sûresi. 79. 5) Nisa sûresi, 43; Maide sûresi. 6. 6) Bakara sûresi, 187. 7) Bakara sûresi. 184. ayetin 4. şıkkı. 8) Aynı ayetin son kısmı. 9) Kaf sûresi. 18. 10) İsra sûresi. 36. 11) Yusuf sûresi. 92. 12) Bakara sûresi, 97 13) Cuma sûresi. 30. 14) Enbiya sûresi. 79. 15) Zühruf sûresi, 13, 16) Lokman sûresi, 19 17) Müzzemmil sûresi. 20. 18) Bakara sûresi. 269. Bu ayette söz konuşu olan "Hikmet"i, İslam alimleri çeşitli şekillerde tarif etmişlerdir. Bütün tariflerin birleştiği husus, hikmetin sebep ve netice ile alakadar olması ve sadece düşüncede kalmayıp fiîle çıkan bilgi olmasıdır. Hikmet, derin ve yararlı bilgidir. Ve ancak sağduyu ürünüdür. 19) Maide sûresi, 101. 20) Kehf sûresi, 46. 21) NahI sûresi. 16. 22) Nisa sûresi. 125. 23) Nisa sûresi. 164. 24) Meryem sûresi, 12. 25) Kehf sûresi, 19. 26) Mürselat sûresi 43, 27) Kaynaklarda: el-Mer'etul-Munekellime Bi'l-Kur'an yani: (Kur'an'la Konuşan Kadın) ismiyle yad edilen bu olayın aslı için bakınız: Muhammed b. Ahmed el-Hatîb el-İbşihi el-Mısri, el Müstadraf Min müstazraf, 1/114-115. (Osmananlıca'ya trc: Ekmekcizade Hafız Ahmed) Mecelle et-Terbiyet'il islami. Sayı: 11-12, sayfa: 676, (1985).

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

Hicr Suresi,9 (Mürşid 3.1'den alınmıştır)

GÜNÜN HADİSİ

"Kim ilim tahsili için bir yola girerse Allah ona cennete gidecek yolu kolaylaştırır."

Müslim

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI