Cevaplar.Org

EŞREF ALİ TEHANEVİ’DEN ORJİNAL ÖLÇÜLER-2

Bazı Evlenmeyen Kimseler Kınanmamalıdır Bazı dervişler karşılıklı ilişkilerin doğuracağı fitnelerden kendilerini koruma düşüncesi ve Allah ile olan yakınlığa engel olacağı endişesi ile evlenemezler. Bazı kimseler ise sünneti terk ettikleri i


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2010-04-30 15:39:23

*Bazı Evlenmeyen Kimseler Kınanmamalıdır

Bazı dervişler karşılıklı ilişkilerin doğuracağı fitnelerden kendilerini koruma düşüncesi ve Allah ile olan yakınlığa engel olacağı endişesi ile evlenemezler. Bazı kimseler ise sünneti terk ettikleri için onları kınarlar. Oysa yukarıdaki hadiste(Ebu Davud, hn: 5149) buna cevaz verilmekte ve hatta faziletli olduğu anlaşılmaktadır.

Çocuklarının haklarının kaybolma endişesinden dolayı evlenmemek caizdir. Kendi dinini koruma gayretinde olan kimse için buna izin vardır. Temel dini kurallardan anlaşıldığı gibi, çocuklarının haklarının kaybolma özrü varsa, Allah'ın haklarının ve özel ilişkilerin kaybolması, niçin evlenmemeye sebep olmasın? Fakat bu, yukarıda belirtildiği gibi, dini koruma ve nefsi haramdan alıkoyma şartına bağlıdır.(9)

…"Bazı büyükler iç ve dış fitnelerdeki özelliklerden dolayı evliliği tercih etmeyip uzleti seçmişlerdir. Hadiste böyle bir durumda buna izin verildiği açıktır."(9/b)

*Büyük Zatların hediye kabul etmeme hikmetleri

Genellikle büyüklerin hediye vb. şeyleri reddetme adetleri vardır. Hediyeleri kabul etmekle, gönlün hoşnut edilmesi ve rızık endişesi sıkıntısının giderilmesi ve Allah ile olan ilişkiye engel olmaması yönüyle fayda vardır. Hadis-i Şerif(Müslim, Zekat; 35) bunun caiz olduğunu göstermekte ve bu hikmete işaret etmektedir. Eğer yapılan ikram sevgiyle değil, dine zarar verebilecek bir emir veya bir ihtiramın karşılığı olursa, bu-hadiste anlatıldığı gibi- caiz değildir.

Ayrıca verilen hediyenin temiz(helal kazanılmaması gibi ) olmamasından kaynaklanabilecek dini bir zarar varsa, o mal mutlaka red edilecektir. Her halükarda dine zarar durumu çok önemlidir (10)

*Evliya İlhamı

Allah'ı çokça ve devamlı zikretmek, riyazet ve mücahedeyi sürekli yapmakla nefsin zulmeti ve tabii lekeleri yok olur. Böyle yapa yapa kalb ve ruh ile Allah arasında özel bir nispet ve ilişki ortaya çıkar. O zaman kalpte aracısız, zahiri bir sebep olmaksızın öğrenme, işitme, gizli sırlar ve şerefli ilimler meydana gelir.

Hadis-i Şerif(Tirmizi, Fedail'ul-Kur'an; 2906) Vehbi olarak ilim elde edilebileceğinin delilidir. Kitaplardan derlenmiş olan nakli ilimler sınırlıdır. Nakli ilimleri tahsil eden kimse o sahada belirli bir doyuma ulaşır. Ancak, Vehbi ilimlerin kaynağı bizzat Allahu Teâlâ olduğu için ardı arkası kesilmez.(11)

…Büyüklerin kelamından anlaşıldığına göre, Allah, kullarının bir kısmına bazı ilimler lütfeder. O ilimler ne rivayet, ne de dirayet yoluyla elde edilirler. Bu ilimlere bazen ilm-i Vehbi, bazen de ilm-i esrar denilir. Allah'ın bu kullarının anlattığı öyle incelikler ve hakikatler vardır ki, onlardan önce bunları kimse söylememiştir. Hadis bu gibi ilimlerin doğru olduğuna ve önem verilmesine işaret etmektedir.(11/b)

*Zikir ve Ä°badette Lezzet Bulamamak

Cahil kimse bazen zikir ve ibadeti sırasında halâvet ve lezzet bulamadığında zikir ve ibadeti bırakıyor ve sıkılarak yaptığı amelin faydasız olduğunu zannediyor. Oysa bu düşünceyle bâtıni gelişme durur. Çünkü bâtının bütün esası yâkin üzere olmaktır. Tahkik ehli, zikirden maksadın, lezzet almak olmadığını açıkça söylemiştir. Ancak lezzet yok ise, kişi devamlı zikir ve ibadetle meşgul olmalıdır. Sonuçta fazla mücahedesinden dolayı daha çok fayda elde eder. Lezzetin olmaması zarar değildir. Aksine, hedef için bu daha yararlıdır.(12)

*Tasavvuf ehlinin bazı vartaları

Şeyhin gerçek işi dini yönden faydalı olmaktır. Fakat bu mutlak faydalı olmak yetkisi elinde değildir. Bu iş şeyhin elinde değilse, dünyevi işler devamlı onun elinde nasıl olabilir? Pek çok cahil bu yanlış fikre düşmektedir. Ayrıca böyle durumda olan pek çok cahil, ehlullahın bütün kâinatın sahibi olduğuna inanmaktadır. Nassın yol göstermesiyle bunun ıslahı gerekir.(13)

…"Bugünlerde bunun aksine bazı kimseler tasavvuf yoluna girdikten sonra serbest davranıyorlar ve şöyle inanıyorlar; "Tasavvufta şeriatı uygulamaya gerek yoktur" Biz böyle düşünenlerden Allah'a sığınırız."(14)

…Bazı aşırı tavır takınan kimseler "keşif, şeyhlerin ihtiyari bir fiilidir" derler. Onlara göre her istendiğinde şeyhten herhangi bir olay hakkında bilgi alınabilir. Bazıları da şöyle düşünüyorlar. Büyükler her an her olay hakkında bilgi sahibidirler. Bu hadis(Ebu Davud: Menasik: 1784) her iki düşüncenin yanlış olduğunu tesbit etmektedir.(15)

…Pek çok cahilin dilinde, tasavvuf ilminin Hz. Ali'ye gizlice öğretildiği, daha sonra da günümüze kadar aynı şekilde devam ettiği yaygındır. Bu iddianın boş ve değersiz olduğu hadiste Hz. Ali'nin ifadesinden anlaşılmaktadır. Bunun yalan olmasının yanı sıra, iddia edenlerin gerçek amacı şu idi; "Bazı hususlar şeriata ters olmasına rağmen sahih olabilir. Bunlar ise açık değil, gizli şekilde öğretilmiştir" Bu inancın bâtıl ve küfre yakınlığı kesindir."(16)

…Bazı seyru suluk yapan kimselerin çokça rüya gördüklerini izledik. İyi rüyaları az olduğu zaman bunu Allah'tan uzaklaşma alameti şeklinde düşünerek kederli ve perişan olurlar. Güzel rüyalar gördükleri zaman ise bunu sanki istediği şeyi elde etmiş gibi düşünerek naz ederler. Hadiste bu gibi düşüncelerin yanlış olduğu açıkça bellidir.

Peygamber Efendimiz(Sallalahu Aleyhi ve sellem) kötü rüyaların zararından kurtulmayı da bu hadislerinden öğretmişlerdir. Kısaca rüya, insanların anladığı gibi fazla önem verecek bir şey değildir. Asıl önemli olan uyanıklıktır ve uyanıklık halinde Allah'ın ondan razı olacağı bir durumda olup olmadığıdır.

Birisinin Farsça şu şiiri çok hoşuma gidiyor;

"Ne geceyim, ne de geceye taparım

Ki uykudaki rü'yaları söyliyeyim.

Ben bir güneşin kölesiyim ki

Sadece ondan haber veririm"(16/b)

… Yalnız ve yalnız evrad ve ezkarla meşgul olmak kâfi değildir. Allah'a yemin ederim ki, yalnız evrad ve ezkar şeyhi olan kimselerin nezdinde ıslah-ı hal diye bir şey bulunmaz. Ahlak ve amelde yapılması istenen ıslah, ancak salah yolunu ihtiyar etmekle olur." (16/c)

…"Gerçi Sufiyye de Allah'ın rızası ancak nefse muhalefetle hâsıl olur zannına kapıldılar. Bu muhalefet ne kadar şiddetli olursa Allah'ın rızası da o nispette büyük ve daha sağlam kazanılmış olur sandılar. İsterse bu muhalefet Şeriat-ı İslamiyye ile uyuşmasın. Bunu böyle kabul ettiler. Hatta o kadar ki bazıları kendisine et yemeyi haram kıldılar ve yemediler. Nefislerini soğuk su içmeden men ettiler ve kana kana içmediler. Bazıları yumuşak döşekten çekindi ve uzanıp yatmadı. İslam'ın nimetini nefislerine haram kılan, açlık ve susuzluk sebebiyle içeride uzuvlarını kurutan ve onları ölüme mahkûm eden kimselerden meydana gelen bir grup böylece haddi tecavüz etmiş, ölçüyü taşırmışlardır. Hâlbuki ben etrafında ateş yakıp, geçip içinde serbestçe oturan bir kâfire şahid oldum. Bir şey çıkmaz ki bunlardan, Öyle basit şeylerdir ki bunlar. Bunları kör cehalete nispet etmek daha uygundur. Bu hususta itidal ve iktisat, Şer'i Şerifin emirlerini muhafaza ederek nefsin kıvama gelmesinde tam manasıyla mücahede eden kimselerdedir."(16/d)

… Gerçeği araştırmayan şu cahil sofulara esef olunur ki, onlar tasavvufu kalp akçeye çevirdiler. Bozdular ve halk nazarında onu korkunç ve tehlikeli bir duruma soktular. Sufiyane uzleti onlar uydurdular, zevceleri boşamayı onlar emrettiler. Ehil ve evlattan uzak yaşamayı, kadınlara perhizkâr olmayı onlar tavsiye ettiler. Kırk nohut tanesi ile kırk gün geçinmeyi onlar ortaya attılar. Ve dediler ki; Velayet ve Allah'a vuslat ancak bu yolla hâsıl olur. Fakat ben de sarahat ve vuzuhla söylüyorum ki, velayet ve vuslat yumuşak döşemeler, rahat koltuklar üstünde, hatta mevki-i emarette nefis yemekler yenilerek bile olur." (16/e)

… İnsanların bazısı da zikirle meşgul oldukları zaman bir takım nurlar ve parıltılar göreceklerini umarlar veya gizliden sesler işiteceklerini zannederler. Bunlar ahmaklık ve budalalıktır. Evvela bu eser ve hallerin zikir ve meşgaleyle meydana gelmesi icab etmez. Zikir ve meşguliyetin buna ihtiyacı yoktur. İkinci olarak, bazı zamanlarda bu nurlar ve sesler doğrudan doğruya gayb âleminden gelen şeyler değil, insanın kendi zihninin eseri de olabilir. Üçüncü olarak, faraza gayb âleminin bütün sırları çözülse, perdeler aralansa bundan ne gibi bir fayda temin edilecektir? Zira sırlar âlemini örten perdelerin kalkmasıyla Allah'a yakınlık fazlalaşmaz. Allah kendisine yakınlığı ancak taatte yaratmıştır.(16/f)

-Devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.

Lokman,6

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Herhangi bir kişi, mükemmel bir abdest alıp da namaz kılarsa, o namazla gelecek namaz arasında işlediği bütün günahları bağışlanır.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI