MÜSLÜMAN AYDININ IZDIRABI
Memleketimizde 1908 sonrasında hızlanan Batılılaşma, Cumhuriyetin ilanı ertesinde devletçe benimsenip, Batılı hayat, resmi imkânların seferber edilmesi ve çoğu kere kanun yolu ile halka benimsetilmeye çalışılmıştı. Burası malum…
Acaba bu değişim, şahısların zihin ve ruhlarında ne gibi tesirler uyandırdı; nasıl ve ne büyüklükte rahatsızlıklara sebep oldu? Acaba bu rahatsızlıkların tesirleri hâlen ne şekilde devam ediyor? Cemiyetimizde günden güne artan ahlak ve davranış bozukluklarında ve aydınların yozlaşmasında, yüzyıla yakın bir zamandır hiçbir neticeye bağlanmadan devam eden bu buhranın yeri nedir?
Batının meşhur yazarları, bulundukları toplumun geçirdiği büyük değişim ve buhran devirlerinin tesirleri ile büyük ve kalıcı eserlerini ortaya koymuş; cemiyetlerine yön veren araştırma, felsefe ve fikir eserlerinin ve romanlarını yazmışlardı. Ne gariptir ki, batının tesiriyle kendini kaybeden aydınımız, içinde bulunduğu acıklı durumu tesbit edip, eserler ortaya koymak için ihtiyacı bulunan manevî kuvvetini de kaybetmiş bulunuyor.
Yakın tarihimizin ictimâî ve ferdî buhranlarını, mesela üç nesillik bir hayat hikâyesi içinde anlatmayı deneyebiliriz. Ve meselâ böyle bir hikâyenin baş kahramanlarından birisi, Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Abdulbâki Efendi olabilir.
Abdulbâki Efendi, 1883 yılında İstanbul’da doğdu. İlm ü kemaliyle maruf Yenikapı Mevlevihânesi Şeyhi Mehmed Celâleddin Efendi’nin oğludur. Zamanının ilim ve irfanında en güzel tahsilini gördü. Babasının vefatı üzerine yerine geçti. 1911-1920 yıllarında ‘Meclis-i Meşâyih’ azalığında bulundu. İstanbul İlahiyât Fakültesinda Farsça muallimliği yaptı. İbnülemin Mahmud Kemâl Bey, kendisinden bahsederken, ‘Bâki Efendi, edip, nâzik, nüktedan, suhanşinas ve istediği vadide şiir söylemeye muktedir bir şâir-i mâhirdir’ diye yazmaktadır.
İşte acaba böyle bir zât, geçirilen değişiklikler karşısında kendini nasıl hissetmiş ve neler duymuştur? Merhumun bu husustaki hislerini, yazdığı bir şiirden bulduk. Bugünkü nesillere eskilerin ızdıraplarından ipucu verecek olan bu manzumeyi aşağıya alıyorum. Altına da bugünkü dille manasını vereceğim:
Kesip rîş-i sefîdim, pîr iken yosma civân oldum.Makam-ı Mevlevî’de şeyh idim, pîr-i mugân oldum.
Ne sâfî müslümân kaldım, ne oldum kıpkızıl kâfir
Giriftâr-ı belâ-yı fitne-i âhirzamân oldum.
Dilimde nûr-i imanım, başımda kapkara şapka.
Misâl-i subh-i kâzib nûr ü zülmette ayân oldum.
Semâ-yı Mevlevî'yi terk edip, öğrenemedim dansı
Selânik Dönmesi'nden de beter bir müslüman oldum.
Abâ bonjur, silindir şapka oldu sikke-i molla
Bu uydurma kıyâfetlerle rüsvâ-yı cihân oldum
Ne şâhânı seleften nâil oldum lütf ü ihsâna
Ne Cumhûriyyet erkânıyla yâr-ı hem-inân oldum
Müderrisler Dârülfünun'da eylediler bana sebkat
Cehâletten hamâkatten eğerçi imtihân oldum
Nevâ-yı nây ile raksân olurken bir zamanlar ben
Belâ-yı hicr ile şimdi mücessem bir figân oldum.
Müslümanlık ve Osmanlılıktan çıkıp, Batıcı hayatın anaforu içine düşen kâmil bir zâtın, kendi yaşadığı ızdıraplarla birlikte, memleketin halini anlattığı, târihî ve edebî manzûmenin bugünkü dille karşılığı:
Ak sakalımı kesip, yaşlı iken hoppa gençlere benzedim. Daha önce Mevlevi şeyhi iken, bu yeni halimle meyhaneciye döndüm.
Ne saf bir Müslüman olarak kalabildim, ne de kıpkızıl kâfir oldum. Ben ahirzaman fitnesi tutuldum, belalara uğradım.
Gönlümde imanımın aydınlığı, kafamda kapkara kâfir şapkası ile ışık ile karanlık arasında sanki ‘yalancı sabah’ (fecr-i kazib) gibi göründüm.
Yeni dansları öğrenemedim ama, Mevlevî semâını terk ettim. Selânik Dönmesi sahte Müslümanlardan daha beter bir münafık oldum.
Cübbe ‘bonjur’a(Avrupa usulü ceket) ve Mevlevî sikkesi şapkaya dönüştü, bu uydurma kıyafetlerle ben cihana rezil oldum.
Eski padişahlardan bir ihsana nâil olmamıştım, Cumhuriyet devri ileri gelenleriyle de bir dostluğum olmadı.
Üniversite’ye hoca olmak için gerçi cehâlet ve ahmaklıktan imtihâna çekildim, ama profesörler beni geride bıraktı.
Bir zamanlar ney nağmeleri ile coşardım, şimdi ayrılık belasıyla ben de(ney gibi) ızdırâbın, müşahhas timsâli bir feryâ oldum.
Not: Yandaki fotoğrafta Yenikapı Mevlevihanesi'nin son postnişini Abdülbaki Baykara (ortada), Şerefeddin Yaltkaya (solda) ve Maarif Vekili Hasan Âli Yücel ile.
Kaynak
Tarafsız Değilim-M.Ertuğrul Düzdağ-İz Yayıncılık-İst-1993
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
İlyas Altun, 2010-04-08 02:49:13
Çok harika bir şiir..Çok şey anlatıyor..
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN

Hekim gözü ile Ramazan perhiz ayıdır. Bir çok hastalıklara karşı tıbbın tavsiye ettiği im
HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ

“Paris'in büyük hayat sıtmasına tutulduktan sonra(1) yapmaya hiç vakit bulamayacağım bir zi
YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU

Fransız yazar Claude Farrare, Çanakkale’de bir köyde, 1900’şerin başında yaşadığı çok
BİZ DE RAHATSIZIZ

Elinize bir kalem alsanız ve siyasette, ticarete, sanatta, eğitimde en fazla isim yapmış insanla
"BANA KUR’AN YETER!”

Bana Kur'an yeter!" cilerden beni sevdiğini söyleyen biri, kendisi Hadisleri kabul etmeyerek doğr
MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ

Kur’an-ı Kerim, Arapça olarak indiğinden Kur’an’da geçen her kelimenin o günkü manaları
MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR

Hak mezheblerde akıl ve mantığın tasdik etmediği hiçbir mes’ele yoktur. Çünkü onların n
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
- “OKUMADAN OLMAZ”
- İBRETLİ BİR HATIRA
- NAZIM HİKMET “MUHTEŞEM ÜSTÜ MUHTEŞEM BİR ŞAİRDİ!”
- NÂZIM HİKMET PUTU
- NAZIM HİKMET’E SAYGI
- BEDİÜZZAMAN FOBİSİ
- BAZI ORYANTALİSTLERİN VE ONLARIN TAKİPÇİLERİNİN DÜŞTÜĞÜ FAHİŞ HATALAR

Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.
Necm,28
GÜNÜN HADİSİ
İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.
(Riyazü's-Salihin)
SON YORUMLAR
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
- Selamünaleyküm bu değerli yazınızdan dolayı Ahmets kardeşimizi tebrik edi...
- Vesîkalara göre, doğum târîhi 13.01.1889 (1 Kânûnisânî 1304), vefât t...
- Açıklayıcı ve net ifadelerle bilgi verdiğiniz ićin siteye teşekkür eder...
- Hocam açıklamalarınız için gerçekten yürekten teşekkürler Hep oyunlar...
- Az önce rast gele aldığım bir hadis kitabında rastgele açtığım bir sayf...
- Rabbimiz gani gani rahmet eylesin…...
- Yahudi propagandası için uydurulmuş yalan bir hikâyeyi bu güzel siteye yak...
TARİHTE BU HAFTA
*Fazıl Mustafa Paşa'nın Belgrad'ı Fethi(9 Ekim 1960)
*HAZRETİ HÜSEYİN (r.a.) Şehid Edildi-Kerbela Vak'ası(10 Ekim 680)
*Ömer Nasuhi Bilmen Vefat Etti(12 Ekim 1971)
*Ankara Başkent Oldu(13 Ekim 1923)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...