Cevaplar.Org

DERS:11 KADER ve KAZA

Kaza ve kaderin tarifleri – Kur’an’a göre kader – Kulların ihtiyarı – Hidâyet ve delâlet – İnsanın dilemesi Allah’ın meşîetine bağlıdır – Ecel ve rızık meselesi – Hadislerde kaza ve kader &#


İsmail Hakkı Zeyrek

ekremyilmaz08@gmail.com

2009-11-28 16:38:13

DERSİN KONUSU:

Kaza ve kaderin tarifleri – Kur’an’a göre kader – Kulların ihtiyarı – Hidâyet ve delâlet – İnsanın dilemesi Allah’ın meşîetine bağlıdır – Ecel ve rızık meselesi – Hadislerde kaza ve kader – Takdir edilen şey mutlak surette meydana gelir – İslâmî kader inancında cebrîlik yoktur – Peygamberlerin kader eğitiminde üzerinde durduğu esaslar.

Kaza ve Kader meselesinde din âlimleri ve felsefeciler arasında öteden beri birçok münakaşalar yapılmıştır. Fakat bu meselenin gerçek yüzünü ve mahiyetinin ne olduğunu anlamak, insan gücünün dışında kalan bir şeydir. Bunun için Müslümanlar kaza ve kadere iman etmekle mükellef tutulmuşlar, fakat bu meselenin derinliklerine inmekten, kaderin sırlarını çözmeye çalışmaktan menedilmişlerdir. Çünkü; uçsuz bucaksız karanlıklarla örtülü bir semada, cılız bir yıldız gibi görünen aklımızın ve bilgimizin ışığı altında ezelden ebede uzanan kaderin tecellilerini takip edebilmek mümkün müdür?

Kader, lûgatta; hazırlamak, tertip etmek, ölçü koymak, sınır çizmek, tamamlamak, muktedir olmak, şeref ve azamet manalarına geldiği gibi…

(Kaza) kelimesinin: Hükmetmek, işi kudretle bitirmek, meydana koymak, sona ulaştırmak gibi manaları vardır.

İman mevzumuz olan kaza ve kader, bu manaların her biriyle çeşitli bakımlardan alâkalıdır.

İslâm itikadına göre her şey Allah’ın dilemesi ve takdiri ile olmaktadır. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e iman nedir? Diye sorulduğu zaman, iman edilmesi gereken şeyler arasında hayır ve şer ne varsa, her şeyin Allah’ın dilemesi ve takdiri ile olduğuna inanmayı da, iman esaslarından saymıştır. Hayır ve şer, bu kâinatta meydana gelen şeylerin hepsi belirli kanunlar, belirli sebepler ve muayyen ölçüler dairesinde olmaktadır. Allah-ü Teâlâ Hazretleri her şeyi iradesi ile yaratmıştır. Olup biten her şey Allah’ın ilmi ve iradesiyle var olmaktadır.

Kaza ve Kader: Allah’ın ezelî ilim ve iradesiyle tertiplediği ve tatbikatını da ilâhî hüküm ve kudretine bağladığı kâinat programıdır.

Kader: Hayatta olacakların, olmadan önce – Allah’ın ilim sıfatıyla – tertiplenmesine ve o tertibe göre meydana gelemsi hakkında irade buyurmasına kader adı verilir.

Kaza: Takdir edilen şeylerin Allah tarafından tertip ve tespit edildiği, yani; yazıldığı şekilde sırası geldikçe – Allah’ın kudretiyle ve tekvin sıfatıyla – yaratılmasına, meydana gelmesine de kaza denir.

Kader; olacak şeylerin Allah Teâlâ Hazretlerinin zaman, mekân, şekil, sebep ve bütün teferruatıyla bilerek ezelde takdir edip, sınırlandırması demek olduğundan, ilim ve irade sıfatına bağlıdır.

Kaza; Cenab-ı Hakk’ın irade ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince ilim ve iradesine uygun olarak icad etmesi demek olduğundan, tekvin sıfatıyla ilgilidir.

Demek oluyor ki, Allah’ın kâinatı yoktan var ettiğine, ilim ve iradesinin büyük-küçük, canlı-cansız, zerresinden küresine, habbesinden kubbesine kadar her şeyi kuşattığına inananlar, kaza ve kadere de iman etmiş olurlar. Fakat bu mesele çok önemli olduğu için, kaza ve kadere inanmanın farz olduğu açıkça beyan edilmiştir.

Kur’an’a göre Kader:

Önce Kur’an-ı Kerim’de “Kader” hangi manalarda kullanılmıştır? Bunu gözden geçirelim. Aynı kökten olan (Kader), (Kadr), (Miktar) ve (Takdir) kelimeleri, bir şeyi hususî bir ölçüde, belli bir tartıda ve belirli bir şekilde yapmak manalarına gelmektedir. Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:

“Gökten suyu bir ölçü dairesinde indirdik de, onu yerde sakin kıldık.” (1)

“Allah her dişinin ne taşıdığını, rahimlerde artan ve eksileni bilir. Her şey onun katında ölçü iledir.” (2)

Yani; yarattığı bütün varlıklardan her biri için bir kanun, belli bir nizam vardır. Her şey ona göre olur. Dişi varlıkların, doğurmaları, düşünmeleri hep bir kanun ve ölçü içerisindedir. İnsan da bu varlıkların bir parçası olduğuna göre, o da Allah’ın koyduğu kanun ve nizamın dışında kalamaz.

Yine; Cenab-ı Hak, insanın yaratılışını beyan ederken, şöyle buyuruyor:

“Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu bir nutfeden (meniden) yarattı ve takdir etti. İnsan biçimine koydu.” (3)

Zaman hakkında da, bu tâbir (deyim) kullanılmıştır:

“Gece ve gündüzü Allah takdir eder.” (4)

Bu kelime tamim etmek ve umumîleştirmek manasına da kullanılmıştır. İşte:

“Her şeyi yarattı ve onu takdir etti.” (5) âyetinde bu manadadır.

Bütün bu âyetlerden anlıyoruz ki, kâinatta çok sağlam bir nizam vardır. Sebepleri müsebbiplere bağlayan şaşmaz kanunlar bulunduğu mü’minlere bildirilmiştir. Kâinatta hiçbir şey tesadüfe bırakılmamıştır. Her şey belirli bir ölçü ve çok ince bir nizam içinde olup durmaktadır.

İslam’ın insanlara telkin ettiği bu inancın birçok faydaları vardır. Bu inanca bağlı kalanlar kâinat nizamını incelemeye gayret gösterirler. Hilkatte Allah’ın kanunlarını (Sünnet-i İlâhiyeyi) tanımaya çalışırlar, eşyanın oluş sebeplerini artırıp tabiat âlemindeki kanunu öğrenirler.

Kur’an-ı Kerim’de:

“Gerçekten bir her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.” (6) buyurulmakla, kaderin ne olduğu beyan edilmiştir. Yani; her şeyin meydana gelmeden önce Allah’ın ezelî ilminde belli bir tertibi ve tespiti vardır ki, Kaza’nın cereyan etmesi ve fiilen yaratma işi o Kader’e göre olur. Kaderde, sonu bedbahtlık, sorumluluk, mahkûmiyet ile cehenneme götürmek olan kabahat ve günahlar, sevap ve saadet vesilesi yapılamaz. Onun için günahkârlar, günah işledikleri cihetle cehennemdedir.

Bu âyetten sonraki âyet ise, Kaza’nın nasıl olduğunu bize açıklamaktadır:

“Bizim yaratma işimiz başka değil, ancak bir (ol kelimesi) dir, bir göz kırpması gibidir.” (7)

Kulların ihtiyarı (Taraflardan birini seçmesi) :

Bütün olaylar ve özellikle insanların yaptıkları bütün işler ve hareketler Allah’ın kaza ve kaderleriyle, yaratması ve takdir etmesiyle olmaktadır:

“Allah sizi ve yaptıklarınızı yaratmaktadır.” (8)

Bununla beraber insanların bir kısım hareketleri ihtiyarlarına bağlıdır. Buna göre, sevap veya azaba hak kazanırlar. Allah Teâlâ Hazretleri, insanların seçmesine (ihtiyarına) bağlı olan bu işleri, onların iradelerine uygun olarak yaratır. Bu kısım işlerde, insanın kendi iradesi esas olduğundan, cebir ve zorlama yoktur.

İnsanlarda iki çeşit fiil meydan gelmektedir:

1- Iztırarî fiiller: İnsanın şuur ve iradesine bağlı olmadan meydan gelen işlerdir. Uyumak, uyanmak gibi.

2- İhtiyarî fiiller: İnsanın irade ve şuuruna bağlı olan fiillerdir. Oturmak, kalkmak, yemek, içmek gibi.

Bu iki kısım fiillerin hepsini yaratan Allah’tır. Bir mü’minin imanı ve ibadeti, Allah’ın iradesiyle meydana geldiği gibi, küfrü ve isyanı da Allah’ın iradesiyle meydana gelir. Fakat Allah’ın hayıra rızası vardır, şerre rızası yoktur.

Müşrikler kötü işlerinin Allah’ın dilemesi ile olduğunu söyleyerek, bunu kendileri için bir mazeret olarak ileri sürdükleri zaman Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“Müşrikler şöyle diyecekler: Eğer Allah dileseydi, ne biz müşrik olurduk, ne de atalarımız, ne de bir şeyi haram yapabilirdik. Bunlardan öncekiler de (azabımızı) böyle tekzip etmişlerdi. Sonunda azabımızı tattılar. Sen o müşriklere şöyle de: Sizde hüccetten (ilim) varsa, onu bize çıkarın, getirin. Siz yalnız kendi zannınıza tâbi olup, yalan söylüyorsunuz.

De ki: (Açık, sabit ve iptali mümkün olmayan) tam hüccet Allah’ındır. O dileseydi, elbette hepinizi birden hidayete erdirirdi. (Allah mutlak manada hidayetinizi dilememiş; hidayet dileyene hidayet, sapıklığı isteyene de, dalâlet dilemiştir.)” (9)

Demek oluyor ki, müşriklerin: “Allah dileseydi biz şirke düşmezdik, bizim şirkimizi Allah diledi ve biz de müşrik olduk” demelerin karşı Cenab-ı Hak, iki şekilde cevap veriyor:

1- Allah sizden önceki müşriklere kötülüklerinden dolayı azap verdi. Eğer onların kötü amelleri, Allah’ın iradesiyle ve zorlamasıyla olsaydı, elbette ki ceza vermezdi… Bizim ihtiyarımız yoktu, demekle kendinizi mazur göstermeye çalışmak, Allah’a karşı yalan söylemektir. Çünkü; bunu yapan sizsiniz ve yaptığınızdan da sorumlusunuz.

2- Allah böyle çürük mazeretleri hiçbir zaman kabul etmemiş, ilmî delil istemiştir. Onların: “Bizi şirke Allah zorladı” yolundaki iddiaları ise, tamamen delilsizdir. Kuru bir zandan ileri geçmemektedir. Âyetin sonunda: “Eğer Allah dileseydi, sizi bir yola sevketseydi, hidayete sevkederdi” cevabı ne kadar güzeldir. Çünkü; istenen odur. Fakat Allah kimseyi zorlamıyor, sizi serbest bırakıyor. Herkes iradesiyle hareket ediyor, insanlar belirli bir yola gitmeye zorlanmıyor. Herkesin ihtiyarı var. Allah yalnız doğruyu, eğriyi bildirmek için Peygamberler gönderiyor, iki yoldan birini seçmek kulun elinde bırakılıyor. İsteyen hidayet yolunu tutuyor, istemeyen delâlete sapıyor.

İşte; insanın ihtiyarı ve iradesi hakkındaki Kur’an’ın beyanları böyledir. Müşriklerin Allah’ın dilemesiyle biz şirke düştük, demelerinin ne kadar saçma olduğunu bildiriyor. İnsanın ihtiyarı olduğu şüphesizdir. Cenab-ı Hak doğru ve eğri yolu göstermiştir. Peygamber göndermenin manası da budur.

Kulun ihtiyarı olmasaydı, kitap ve peygamber göndermenin manası da olmazdı.

Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

“Biz insana doğru yolu gösterdik. Gerek şükredici olsun o insan, gerek nankör kâfir.” (10)

“(Ey Resûlüm!) De ki: Kur’an Rabbinizden gelen bir haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun…” (11)

Demek peygamber gönderilmesi Allah’ın iradesiyledir. Allah, peygamberler vasıtasıyla hayrı ve şerri bildiriyor. İnsanların bu iki yoldan birini seçmesi de, kendi ihtiyariyle oluyor. Kur’an-ı Kerim’in birçok âyetleri insanın ihtiyarı olduğunu, yaptıklarından sorumlu tutulduğunu bildiriyor. İçtimaî (sosyal) nizamın bozulmasına, kötülüklerin yayılmasına sebep, insanların kendilerinin hazırladıkları şeyler olduğunu haber veriyor:

“İnsanların kendi ellerinin (irade ve ihtiyarlarıyla) yaptıkları işler (günahlar) yüzünden karada ve denizde fesat çıktı ki, Allah, işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını (dünyada) onlara tattırsın. Olur ki (küfürden ve işledikleri günahlardan tevbe ederek) dönerler.” (12)

“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. Allah ise, günahların birçoğunu bağışlıyor (da bunlardan dolayı musibet vermiyor).” (13)

“Kim iyi amel işlerse kendisine, kim de kötülük ederse yine kendisinedir. Yoksa Rabbin kullarına asla zulüm edici değildir.” (14)

İyi fertlerden iyi cemiyetler kurulacağını gösteren şu âyet:

“İnsanlar kendilerini bozmadıkça Allah bir kavmi bozmaz.” (15) insanın iradesine ve ihtiyarına açık bir delildir.

Dipnotlar

1- Mü’minûn: 18.

2- Ra’d: 8.

3- Abese: 18-19.

4- Müzzemmil: 20.

5- Furkan: 2.

6- Kamer: 49.

7- Kamer: 50.

8- Saffat: 96.

9- En’âm: 148-149.

10- İnsan: 3.

11- Kehf: 29.

12- Rûm: 41.

13- Şûra: 30.

14- Fussilet: 46.

15- Ra’d: 11.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

SAFF, 3

GÜNÜN HADİSİ

Mü'minin sezgisinden sakının, çünkü o Allah'ın nuruyla bakar.

Taberani

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI