Cevaplar.Org

ŞAMLI HAFIZ MEHMET TEVFİK GÖKSU (1887–1965)

TAKDİM Elinizdeki bu çalışma, aslen Barla'lı olan, fakat çocukluk ve gençlik yılları gurbette geçen merhum Hafız Mehmet Tevfik Göksu'nun hayat hikâyesini anlatmaktadır


İsmail Yazıcı

ntaskesen@ttmail.com

2008-11-29 00:02:06

TAKDÄ°M

Elinizdeki bu çalışma, aslen Barla'lı olan, fakat çocukluk ve gençlik yılları gurbette geçen merhum Hafız Mehmet Tevfik Göksu'nun hayat hikâyesini anlatmaktadır.

Subay olan babası merhum Topçu Yüzbaşı Hafız Veli Efendi ile birlikte Şam'a giden ve bu yüzden "Şamlı Hafız" halk arasında "Şamlı Hoca" lakabıyla anılan bu muhterem zat, Şam'dan Barla'ya döndüklerinde, Barla'ya sürülen "Bediüzzaman Said Nursî" hazretlerine Barla'da bulunduğu yıllarda yazdığı Risalelerinde kâtiplik yapar.

İman hakikatlerini günümüzün anlayışına uygun olarak "Risale-i Nur Külliyatı" adıyla eserler telif eden Bediüzzaman hazretleri, fevkalade süratli ve güzel yazı yazan bu muhterem zatı, kâtip olarak çalıştırmış ve ona kendi tabiriyle, 'Nurun Baş Kâtibi' unvanını vermiştir.

İlmî birikimi, güzel yazısıyla bu görevi en iyi şekilde yerine getiren bu mübarek zat "Risale-i Nur Külliyatı" adıyla bilinen ve birçok dillere de tercüme olunan bu eserler sayesinde, Barla'nın ülke çapında hatta dünyaca tanınmasında önemli bir rol oynamıştır.

İşte bu yazımızda derleyebildiğimiz kadarıyla O'nun hayat hikâyesini bulacaksınız. Mevlam gani, gani rahmet eylesin.

Ä°smail YAZICI

Ä°LK HAYATI

Hafız Mehmet Tevfik Göksu 1304(1887) yılında İstanbul, Üsküdar, Selimiye Mahallesinde dünyaya geldi. Babasının adı Veli, Annesinin adı Fatma Saliha hanımdır. Kendisinin notlarından öğrendiğimize göre babası da kendisi gibi hafızmış.

Tahsil hayatına, Üsküdar Paşakapısı yanındaki "Fıstıklı Mektebinde başladı. Bu mektep, III. Sultan Mustafa tarafından IV. Mehmed'in kızı Hatice Sultan adına yaptırıldığı için "Hatice Sultan Mektebi" olarak anılmaktadır.

Buradan mezun olduktan sonra hafızlığa başladı. Hafızlığını tamamladıktan sonra talim-i Kur'an okudu. Daha sonra Aşere ve Takrib derslerine devam ederek bunları başarıyla tamamladı. Bu arada Arapça dersleri için yine Üsküdar'daki Ahmediye Medresesi'ne devam etti. Bu tahsil devresinde de 'Halebî' ve 'Molla Cami' kitaplarını okuduğunu, notlarında ifade etmektedir. Ahmediyye Medresesi'nin son sınıflarında iken başarıları sebebiyle olacak ki, mektebin birinci ve ikinci sınıflarında da öğretmenlik etmiştir.

Yine Hafız Tevfik Göksu'nun kendi notlarından, o yıllarda Selimiye mahallesi'nin Harem İskelesi Camiinde vekil imamlık yaptığı anlaşılmaktadır.

Çıkan harb kargaşaları yüzünden, subay olan babasının Suriye cephesine gönderilmesi sebebiyle ailesiyle birlikte Şam'a gitti. Şam'da bulunduğu sıralarda oranın yetkili makamlarına müracaatta bulunarak öğretmenlik vazifesi istedi. Bunun üzerine Muhacirin Mahallesi Meşrutiyet Mektebi öğretmenliğine tayin edildi. Bu okulda öğretmenlik yaptı.

Savaşın sona ermesi üzerine tekrar İstanbul, Üsküdar'a döndüler. Ne yazık ki, İstanbul'a geldiklerinde evlerini eşyası ile birlikte yanmış olarak oturulmaz halde buldular. İstanbul'da barınma imkânı kalmadığından, evvela baba vatanı olan Isparta'ya geldiler. Oradan da ana vatanı olan Barla'ya yerleştiler.

Bundan sonraki ömrünü Barla'da geçiren Hafız Tevfik, 1948 senesinde Barla fahri hafız öğretmenliğine resmen tayin edilir. Böylece yıllardan beri yapmakta olduğu Kur'an-ı Kerim öğretmenliğini resmileştirmiş olur. 1953 senesinde Akmescid(Ak Ahmed ağa) Camiine imam tayin edilir. Cami-î Kebîr imamı-hatibi Barla'lı Hakkı Efendi'nin 1958 yılında vefatı üzerine Camii Kebir mahallesinde, Çeşnigîr Paşa Camiinde imam-hatip olarak görevlendirilmiştir.

Cami-i Kebîr'de, talebesi Hüseyin Üncü ile birlikte görev yapmıştır. Hüseyin Üncü, hocası Hafız Tevfik hakkında şu bilgileri vermektedir.

"1955 yılında birlikte Eğridir Müftülüğü'ne gittik Müftülükte imtihan olacaktık. Yolda giderken ve imtihan öncesi çok heyecanlı idi, bilmediğimiz bir şey sorabilirler, cevap veremeyiz, mahcup oluruz dedi. O sırada İbrahim Efendi isminde yaşlı bir müftü vardı. Beni imtihan ettiler, hocamı imtihan etmediler.

Hafız Tevfik Göksu, üç defa evlenmiştir, ilk hanımı Barla'lı olup 'Zehra' isminde bir hanımdı. Bu hanımdan hiç çocuğu olmamıştır

Bediüzzaman'a kâtiplik yaparak hizmet ettiği yıllarda bu mübarek hanım da evin işlerini yaparak onun hizmetine yardımcı olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri "Kastamonu Lahikası"nda yazdığı bir mektubunda bu mübarek hanım hakkında şunları söylemektedir.

"Risale-i nur'un te'lifi basında, başkatip Şamlı Hafız Tevfik'in haremi merhume Zehra, ben Barla'da iken, Şamlı Hafız Risale-i Nur'u yazmasına çalışmak için o merhume, Hafız'ın bedeline, belinde odun taşımakla odun geliyordu ve Hafız'ın işlerini görüyordu.. ta nurları yazsın. Biz de o merhumeyi o iyiliğine mukabil, Risale-i Nur'un vefat etmiş has talebeleri içinde o vakitten beri duamızda şerik ediyoruz, hem dua edeceğiz."

İkinci olarak yine Barla'lı olan Ayşe isminde bir hanımla evlenmiştir. Gariptir ki, bu hanım da yine talebesi hafız Hüseyin Üncü hocanın verdiği bilgilere göre karlı bir kış gecesinde doğum esnasında vefat etmiştir.

Üçüncü olarak da Niş adasından(şimdi yarımada) Emine isimli dul bir hanımla evlenmiştir. Bu hanım, oğlunun adı Mustafa, kızının adı Yadigâr olan iki çocuğu ile gelmişti. Şamlı Hafız Tevfik'in bu hanımdan Mehmet Veli isminde bir erkek ile Zehra Saliha isminde bir kız çocuğu olmuştur.

Merhum Şamlı Hafız Tevfik, Barla'ya 60 km. mesafede Bulunan Isparta'nın şirin beldelerinden biri olan Senirkent'te 2-3 sene Ramazan ayında görev yapmıştır.

Bu hususta aslen Senirkent'li olan inşaat mühendisi Rasih Bayhan Bey, Bediüzzaman hakkında yazdığı hatıralarında şunları anlatmaktadır ( Necmeddin Şahiner, Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursî'yi anlatıyor. Cilt 6, sh.53, Basımevi Matbaacılık ve Tanıtım, İstanbul, 2003)

"İlkokul çağında iken babam, halam vs. Bediüzzaman'ı ziyaret için sık, sık Barla'ya giderlerdi. 1955–56 yılları arasında 2–5 yıl üst üste her ramazan ayında Şamlı Hafız Mehmet Tevfik, Senirkent'e gelirdi ve Şeyhler Camisi'nde mukabele okur. Sabah ve Teravih namazı kıldırırlardı. Teravihi müteakip Şeyh Ahmet Sultan Camiinin yanındaki halaların (Merhum Hakkı Tortop) evinde Risale-i Nur dersi ve sohbet yaparlardı. 8–10 yaşında iken bu meclislerde bulundum. Aradan 65 yıl geçmesine rağmen Şamlı Hafız M. Tevfik'in mübarek ses ve izahatları şu anda dahi kulağımda çınlamaktadır."

Merhum Şamlı Hafız Tevfik, Bediüzzaman'a kâtip olması sebebiyle takibata uğramış, bu takip neticesi olarak da Bediüzzaman ve 120 talebesi ile birlikte aralarında kardeşi Mesud, Barla'lı Abdullah Çavuş, Mustafa çavuş, Hafız Halid Tekin, Şemi Güneş, Muallim Galip Bey olmak üzere, 25 Nisan 1935 -27 Mart 1936 yılları arasında, Eskişehir hapishanesinde bir yıl kadar hapis yatmıştır. Bu hapis müddetinde Bediüzzamanla birlikte muhakeme edilmiştir. Bediüzzaman hazretleri mahkeme safahatında onu şu ifadelerle müdafaa etmiştir:

"Hem ezcümle Barla'lı Hafız Tevfik, ben Barla'da iken bu şahıs, garipliğe ve kimsesizliğe şefkaten ara-sıra yanıma uğrardı. Ben de eski yazdığım bir kaç tane imanı risalelerimi ücrete mukabil kendime mahsus yazdırdım. Bu zat hem fakirül-hal, hem muhacir, hem ihtiyar a'ma bir validesiyle, hem ihtiyar bir kayınvalidesi hem hastalıklı bir ailesinin idaresine bakmağa mecbur ve kendisi de vehham derecesinde ihtiyatlı, zerre kadar dünya siyasetine ilişecek bir kelime bulunsa, titrer, aman bu kelime olmaz derdi. Bazı sırf selamdan ibaret bir kaç mektubumu da yazmış. Ben bu zat kadar ihtiyatlı ve dünya siyasetinden kaçar ve korkar bir adama rast gelmemişim. Acaba böyle bir biçare adamı benim mevhum küçük cürümümden hakiki bir yük ona tefrik etmek, nazar-ı adalet nasıl müsaade eder. Hatta hiç gizlenmeye lüzumu olmayan, sırf imanî bazı risalelerimi onun hatırı için gizli tutuyordum. Yoksa içimizde gizlenecek bir şeyimiz yoktur. Yalnız sabıkan bahsi geçen üç-dört risale var ki, onun yazışı ile olmamakla beraber hususi esrar-ı kalbiyeme ve hususi şekvama ve iki büyük zatın kerametlerine aittir."

İkinci olarak da 1943 senesinde yine Bediüzzaman'la birlikte bu sefer de Denizli Hapsinde yatmıştır. O yıllarda hocasına devam eden talebesi Hüseyin Üncü de, hocasının evinin taharri edilerek takibata uğradığını söylemektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, hapiste beraber bulundukları sırada yazdığı bir mektubunda da Şamlı Hafız Tevfik Hakkında şunları söylemektedir:

Aziz KardeÅŸlerim!

Ben, bu sabah tesbihatta Hafız Tevfik'e acıdım. Bu iki defadır zahmet çekiyor, tahattur ettim. Birden hatıra geldi: Onu tebrik et! O, kendini faidesiz bir ihtiyat ile Risale-i Nurdaki çok ehemmiyetli makamından ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir küçük zahmet ile böyle bir şeref-i manevîden geri kalmamak gerektir.

Evet kardeşlerim! Madem her şey gidiyor ve gittikten sonra eğer lezzet ve keyf ise, boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise, hem dünyevi ve uhrevî, hem böyle bir kudsi hizmet noktasında öyle bir lezzetli faideler var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum. Musibete şükür ise, musibetteki sevab ve uhrevî ve dünyevî faideleri içindir.

* * *

Sonraki yıllarda Barla'da ahaliye Kur'an öğretmekle ömür geçiren Şamlı Hafız, hem birçok kişiye Kur'an öğretmiş, hem de hafız yetiştirmiştir. En çok kemal-i takdirle karşılanması lazım gelen şu ki, okuttuğu bütün talebelerinin "Elif-Be" kitaplarını bizzat kendisi yazmıştır. Nitekim bu hususta Bediüzzaman'ın hizmetkârlarından Mustafa Sungur ağabeyin bizzat şahit olduğu tatlı bir hatırayı da burada zikredelim.

"1954 senesinde biz motorla Eğridir'den Barla'ya gelmiştik. Üstadımız da arabayla gelmişti. Merhum Şamlı Hafız ile çınar ağacının altında karşılaştılar. Üstadımız Şamlı'ya hitaben: Sen eskiden çok Risale yazdın, şimdi de Kur'an öğretiyorsun. Şimdiki hizmetin de aynen o zamanki hizmetin gibidir" dedi ve bize dönerek ilave etti: "Bu gün Cennete bir davet vukubulsa siz şahit olun ben Tevfikimi almadan gitmeyeceğim" diye buyurdular.

Yine bu hususu teyid eden bir mektubunda: "Çok alakadar olduğum Barla'da hararetle Bahri ve evladı ve Eyyüb ve Ali ve Mehmed ve Süleymanların gayretleriyle nurlar dersine çalışmaları, beni sevinçle ağlattırdı. Ben, bütün Barla halkına, hususan Süleymanlar ve Bahri ve Mehmedler ve Mustafalar, eski zamanda Nurlara kıymetdar hizmet eden Şamlı Hafız Tevfik ve mübarek Hafız Halid ve imam Hakkı Efendi ve Muhacir Hafız Ahmed ve evladı ve ahfadı ve Şem'i ve bana çok hizmet eden Abdullah Çavuş ve oradaki komşularıma ricalen ve nisaen binler selam ve dua ederim ve mübarek aylarda dualarını isterim."

Yine bir başka mektubunda da: "Barla medrese-i Nuriyenin başkâtibi Şamlı Hafız Tevfik'in halka-i tedrisinde, Sıddık Süleyman'ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş'un ve Ahmed'in oğulları gibi Kur'an dersiyle Kur'an yazısı ve Nurları öğrenmesi ve Hulusi ve Hafız Hakkı'nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla'ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürür verdiler. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin... Âmin. Ve Tevfik'e tevfik refik eylesin, âmin!" demektedir.

* * *

Konuyla alakalı olarak Talebelerinden bazılarının kaleme aldığı hatıralar:

Osman Binli'nin hocası Şamlı Hafızla ilgili anıları:

Ben hıfzımı hocam Şamlı Hafızdan tamamladım. Hıfza çalıştığım sıralarda bir gün, günlük ezberimi okurken yanıldım. Hocam "oğlum bir satır yukarıdan tekrar et" dedi. Tekrar ettim, yine yanıldım. Yine "tekrar et" dedi. Tekrar ettim, yine yanıldım ve utandım, ağlamaya başladım. "Niye ağlıyorsun, ben senelerin hocasıyım, yatsı namazından sonra her gün okuduğum Amenerrasülüyü okurken bile yanılıyorum, üzülme dedi. Şeker verip gönlümü aldı.

Kendisi sigara içerdi. Bana hitaben şunu söyledi: "Oğlum! Sigara çok zararlı, içme, alışma; ben çok içiyorum, bırakamıyorum." Hocamın uyarısına itibar ederek hiç sigara içmedim, sağlık yönünden çok faydasını gördüm. Nur içinde yatsın.

Hafız Ali Öztoprak da şunları anlatmaktadır:

Hocam Şamlı Hafız Tevfik Göksu, son derece kibar, nazik olduğu kadar da insan psikolojisine vakıf, tam bir pedagog idi. Sene 1948, dört kişi (Ahmet Binli, Osman Binli, Sadık Demirtaş, Ali Öztoprak) hafızlığa başladık. Henüz ikinci sayfada iken 21 Aralık 1948 de annem vefat etti. Bilemiyorum, annemi kaybetmenin acısı mı veyahut günün gereği çocukluğun verdiği üzüntü karışımı bıkkınlık mı? Her ne ise ben 8–10 gün kadar derslere gidemedim. O yıllarda Barla'mızda iki camide Cuma Namazı kılınırdı. Rahmetli babam(Partal Hafız) Pazar Camii İmam ve Hatibi idi. Hocam Tevfik Göksu Pazar Camiine(Göçeri Paşa Camii)he giderek, babama ikindi namazını müteakip bize geleceğini söylemiş.

Benim bilgim olmadığı için komşu çocukları ile oynadığım aşık oyununu bırakarak hocama koştum, elini öperek evimize buyur ettim. Hocamın kahve tiryakisi olduğunu bildiğimden ve evde de bu görevi yapacak kimse olmadığından cezveyi ocağa koydum. Hocam kahvesini yudumlarken bana, hangi sayfada kaldığımı ve o sayfayı ertesi güne hazırlamamı ve beni evinde beklediğini söyleyerek ayrıldı. Hocamın o günkü nazik daveti olmasaydı belki de hafızlığı bırakmış olacaktım.

Sene 1950–1951 ders yıllarında Türkiye'mizin 7 vilayetinde İmam hatib Okulu açıldı. Bunlardan birisi de Isparta'mızda idi. Ben de bu bakımdan çok şanslı idim.

Sene 1955 sömestre tatilinde Barla'ya geldim. İlk ziyaretim hocamdı. Elini öptüm. İkindi vakti yakın idi. 'Ali biraz bekle de, namaza beraber gidelim' dedi. Hocam o zaman Akmescid(Ak Ahmed Ağa) Camii'nde imamdı. Sünneti kılınca, hocam kamet edip imamete geçmemi, namazdan sonra da kısa bir vaaz etmemi istedi, namazı müteakiben konuşmamı mahcubiyet ve telaştan, havanın serin olmasına rağmen su gibi ter içerisinde tamamlayabildim.

Hocamız Tevfik Göksu'nun insan psikolojisindeki kabiliyetini, eğitici özelliklerini, ince ve kıvrak zekasını ne yazık ki onu kaybettikten sonra anlayabildik.

Allah gani gani rahmet etsin ve mekânı cennet olsun. Amin...

Merhum Hafız Tevfik Göksu'nun, Bediüzzaman Hazretlerine yazdığı hasret ve iştiyak dolu bir mektubu.

"Canımdan kıymetdar üstad-ı efhamım ve faziletmend efendim hazretleri!

Fakir kardeşiniz, kendimi her an maiyetinizde hazır gibi farz edip, mübarek ellerinizi misk gibi koklayarak öper ve her namaz arkasında lisan-ı acîziye yakıştığı kadar sıhhat ve afiyetinizle beraber ömrünüzün izdiyadı hakkında Cenab-ı Hakk'a yalvarırım. Sizi her an hatırından çıkarmayan ve çıkaramayan ve çıkarmak ihtimali olmayan garib, fakir kardeşinizin sizi ziyaret emeli cismimi her an yakmaktadır. Lakin lakin, ah... Vaktin adem-i müsaadesi, büyük mani' teşkil ediyor. Şeklinizi şahsen rü'yet etmek iştiyakı aklıma hutur eder etmez, gözlerim! kapayarak kalb gö-züyle mübarek şekl-i fazılanelerini ziyaret eder ve bu suretle iftirakımdan ağlarım. Ciğerimden çıkan ah kelimesi adeta ciğerimi kebap etti desem kizbi ihtiyar etmiş olmam.

İftirakımdan şimdiye kadar kardeşlerim içerisinde benden fazla ziyan eden yoktur. Ben çok ziyandayım. Çünkü uçurdum, tutamadım. Bu hal bana büyük bir yara açtı. Bu yaram kolay kolay iltiyam etmeyecek. Cenab-ı Hallak azametiyle lütf u ihsan ederse üstadıma bir daha dünyada mülaki olursam, ciğerimde açılan yaralar mülakatımla iltiyam edecektir.

Efendim! Zat-ı fazılanelerinden görmüş ve işitmiş olduğum ayet-i kerime ve hadîs-i şeriflerin lezzeti hala dimağımda yayılıdır. Maiyet-i fazılanelerinde geçirdiğim sürurlu günleri, hizmetlerimizi hiç unutamam. O hallerimiz uhrevî bir hal ve uhrevî bir vazife olduğunda hiç şübhe yoktur. Cenab-ı Hak dergâhında kabul buyursun, âmin.

Efendim! İla ahir-il ömür hizmet-i fazılanenizde müstahdem bulunsam, hiçbir vakit hakkınızı ödeyemem. Çünkü çok efalimi değiştirdim ve cehlimi de izale ettim. Cenab-ı Hak yüz binler razı olsun. Daima Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak ve Rabb-ül Halk hazretlerine el açıp tazarru ve niyaz etmekte ve dünyada bir daha mülakat ettirmek için yalvarırım.

Ya Rab! Ömrüm vefa etmez, bu arzuma muvaffak olamazsam, ahirette ayırma ve şefaatine mazhar eyle! duası her gün vird ü zebanımdır. Maiyet ve hizmetinizde bulunan arkadaşlara birer birer selam ve hürmetler. Mübarek ellerinizi her vakit öpmekle doyamayan fakir kardeşiniz Tevfik'e dua buyurmanızı istirham ile mektub-u acîziye nihayet veriyorum efendim. İhtiyatçı kardeşiniz Mehmet Tevfik

Resimler:

1-Şamlı Hafız Tevfik ağabey

2- Şamlı Hafız Tevfik Ağabeyin Barla'da risaleleri ilk defa yazarken ve çoğaltırken kullandığı rahle.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Bilâl Tunç, 2023-08-14 16:51:39

Vesîkalara göre, doğum târîhi 13.01.1889 (1 Kânûnisânî 1304), vefât târîhi 20.09.1965’dir. Buna göre, Şamlı Hâfız Tevfīk Göksu; 1889’da doğmuş, 1965’de 77 yaşında vefât etmişdir.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Deniz Ö. Öztürk, 2011-08-09 03:38:50

İyi Günler, Eğer yanlış anlaşılmazsa,birşey demek istiyorum.Sitenizin eski hali daha kullanışlıydı.Bu şekli ise biraz zor kullanışlı.Çalışmalarınızda başarılar.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Bilâl Tunç, 2011-08-07 01:34:55

Not: Şamlı Hâfız Mehmed Tevfik Göksu’nun 1304 olan Rûmî doğum târîhinin 71 günü Mîlâdî 1889’la çakışmaktadır.. Yânî, 1889’da doğmuş olması da muhtemeldir. 1 Mart – 28 Şubat 1304 (365 gün) 13 Mart – 31 Aralık 1888 (294 gün) / 1 Ocak 1889 – 12 Mart 1889 (71 gün)

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Bilâl Tunç, 2011-08-05 04:16:41

Doğum târîhi olarak 1304(1887) verilmiş.. 1304’ün Rûmî veyâ Hicrî olduğu belirtilmemişse de Rûmî olma ihtimâli dahâ kuvvetlidir.. Bu takdirde doğum târîhi 1887 değil 1888 olur.. (Hicrî ise, 1887 olabilir..)

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

fatih göksu, 2009-04-21 01:25:40

ben şamlı hafız tevfik göksunun torunuyum dedemin eşinin adı saliha değil sabihadır.düzeltirseniz sevinirim

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

BÄ°R SIDDIK VE SALÄ°HÄ°N ARDINDAN

BÄ°R SIDDIK VE SALÄ°HÄ°N ARDINDAN

Erzurum'lu İbrahim Hakkı Hz.lerinin torunlarından, Erzurumlu Mustafa Necati Efendi'nin talebesi v

BİR HİCRAN; AZİZ ŞEHİD NECDET KOÇAK

BİR HİCRAN; AZİZ ŞEHİD NECDET KOÇAK

Yavuz Bülent Bakiler hocamız Irak Kerkük Türkmenlerinin çilekeş temsilcilerinden biri olan mer

Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir

Âl-i İmran:20

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kur'an öyle bir servettir ki, O'nu elde edenin hiçbirşeye ihtiyacı kalmaz. O'ndan daha büyük bir zenginlikte bulunmaz.

Camiü's Sagir, 4:535, Hadis No:6183

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI