Cevaplar.Org

EMİN SARAÇ HOCAEFENDİ İLE SON DEVİR ALİMLERİMİZ ÜZERİNE..(2)

Elmalılı Hamdi Efendi hakkında büyüklerimizin kanaati nasıldı? -Onun ilmine toz kondurmazlardı..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2007-03-13 05:17:31

-Elmalılı Hamdi Efendi hakkında büyüklerimizin kanaati nasıldı?

-Onun ilmine toz kondurmazlardı..

- Abdülhamid’in hal fetvasının metnini hazırlamış değil mi hocam?

-O zaman fetva emini Nuri Efendi Karagümrük tarafında oturuyor. Abdülhamid’i hal fetvası içinihtilalcilerden bir heyet kapısına geliyor. Kapısını çalıyorlar. İçeriden bir ses; “Efendim” diyor. “Şimdi kalktı, abdest almaya çıktı.” Tekrar çalıyorlar, “Namaza başladı” Böyle uzuyor, yani hoca çıkmak istemediğini belli ediyor. Kapıdakiler çalmakta ısrar edince, karşılarına çıkıyor; “Efendim” diyor “Ben istifamı hazırladım, alın. Ama şunu söyleyeyim; Sultan hal’i şuumettir(uğursuzluk) Bir sultanı(Abdülaziz) hal ettik, hâlâ omzumuzdan muhacirlerinin yükünü indiremedik. Onu hal ettik, onun musibetini hâlâ bitiremedik. Şimdi bu halife sultanı hal edersek, onun musibetini düşünün” diyor, veriyor istifayı..

Sıkıştırıyorlar. “Sen” diyorlar “sultanın sokakta, ayaklar altında çiğnenmesini mi istersin, yoksa bunun canını kurtarmayı mı?” Orada fetva metni yazılıyor. Fakat Hamdi Efendi bu meselede zararın hafifini ihtiyar etmişti, başka bir şey değil.

-Ehven-i şer yani…

-Evet, ehven-i şerle amel etmiştir.

-Mehmed Akif’in Sultana karşı oluşu?

-Mehmed Akif Bey’in ittihatçı olduğu malum. Fakat diğer ittihatçılar gibi değil. İttihatçıların çeşitleri var. Propagandalar da o zaman insanlara tesir etmiş.

Mustafa Sabri Efendi, Mısır’dayken Mehmed Akif’e zaman zaman “Akif Bey, hadi bakalım, Rıza Tevfik Beyi geride bırakacak şiir bekliyoruz sizden” dermiş. Malum, Rıza Tevfik Bey Abdülhamit’in en yaman muhaliflerinden iken, onun sonrası yıkımı görünce Abdülhamid Han’ın Ruhaniyatından İstimdat adlı şiirini yazmıştır:

“Tarihler adını aldığı zaman sana hak verecek ey koca sultan

Bizdik utanmadan iftira atan asrın en siyasi padişahına”

Aynı şekilde, Mustafa Sabri Efendi böyle bir şiir yazmasını Akif Bey’den istedi, bir türlü yaptıramadı, olmadı işte. Kaderde yokmuş demek ki.

-Hocam, o sıralardaki bazı büyük alimlerin hiçbir yazılı eser bırakmadan göç etmesini nasıl anlamalı?

-Aslında o zaman bazı hocalarımızda şöyle bir zihniyet vardı; “Eslafın bıraktığı asar yeni bir mevzuya ihtiyaç bırakmamıştır. Biz bu eserleri okuyup, neşretmemiz lazımdır. Yoksa yeni bir eser yazmaya lüzum yoktur” diyorlardı. Nitekim Hendekli Remzi Efendi ve Hamdi Efendi aynı devirde birisi Fatih dersiâmıdır, diğeri de Beyazıd dersiâmıdır.

Hendekli Remzi Efendi eline kalemi almamıştır. Çok zeki birisi, hatta ikisi (Elmalılı Hamdi Efendi ve Remzi Efendi) hakkında “ başından ayağına ilim dolu iki dağarcık” derlermiş. O kadar ilimlerine hayran olunan kimseler. Ama Remzi Efendi, Elmalılı Hamdi Efendi’nin eser yazmasına canı sıkılmış; “ne lüzumu var, neden eser yazıyor” diye.

Ben Mustafa Sabri Efendi’den işittim; “Öyle alimlerimiz vardı ki Teftazani gibi..Fakat ellerine kalem alıp yazmaya lüzum görmezlerdi” demişti.

-Efendim, Zahid Kevseri hakkında da bir şeyler lütfetseniz..

-Mustafa Sabri Efendi Şeyhülislam iken, o da Şeyhülislam vekiliymiş, ders vekili. Ders vekili denmesinin sebebi şudur; Sultan Beyazıd, Beyazıd Cami-i Şerifini ve medreselerini yaptırınca “buranın baş müderrisi zamanın şeyhülislamı olacaktır” demiş.

Şeyhülislam olacak ama o zaman Şeyhülislamlık makamı öyle bir makam ki, o zaman ayrı bir maarif vekâleti olmadığı için Şeyhülislam aynı zamanda maarif vekili idi. Bu yoğun mesaiden dolayı şeyhülislama vekâleten bir ders vekilliği ihdas edildi. O zat, o medresede şeyhülislama vekâleten hem ders okutuyor, hm de bütün medresenin mesuliyetini yükleniyordu.

Mustafa Sabri Efendi Mevkıf’ül Akl’ın 3. cildinde bir haşiyede şöyle diyor; “Geçmiş Şeyhülislamlar Zahid Efendi gibi bir ders vekili bulamadıkları için ben onların karşısında iftihar ederim. Fatih Medreseleri de Tenib-ül Hatip ve Nükhet-i Tarife gibi kitapların müellifi Zahid Kevseri gibi bir âlimi sadrında yetiştirmekle kıyamete kadar iftihar eder. Zahid Kevseri ki,iki bahr-i muhitte emsalsiz bir dalgıçtır; Fıkıh ve Hadis İlminde..”

Mısır’da bir gün bir mecliste Mustafa Sabri Efendi Zahid Kevseri’ye dedi ki: “Hocaefendi, Muhyiddin-i Arabî demiş ki: “Eğer Allah bana şefaat etme yetkisi verse ben evvela bana muhalefet edenlere şefaat ederim” Ben ona muhalefet ettim. Senin böyle bir hakkın yok. “ Böyle latifeleşmişlerdi..

-Efendim Babanzade Ahmed Naim Efendi hakkındaki düşünceleriniz..

-Babanzade… O çok muhterem bir kimseydi. Onun hakkında ulemamızın hep takdir ve ihtiram ifade eden sözlerini işitmişimdir.

Bekir Hâki Efendi derdi ki: “ben onun gibi Ezan-ı Muhammedi’ye ihtiram eden bir kimse görmedim. Rahlesinin başında, ezan okunurken ayağa kalkar. Fatih meydanında giderken ezan okunurken, durur ezan-ı Muhammedi’yi kemal-i ihtiramla dinler.”

Mehmed Akif de onu çok severmiş, kabrini Ahmed Naim Efendi’nin hemen yanına istemiş..Onlar mübarek insanlardı. Hatta işittiğime göre Latin Harfleri kabul edilince “artık benim yazacak bir şeyim kalmadı” diyerekten Buhari-i Şerif’in 2.cildinin tercümesinden sonra kalemini kırmıştır.

Yazının değişmesi çok büyük bir meseledir, o çok insanların kalbini yaktı. Hatta Abdülhakim Efendi’nin kardeşi Taha Efendi, harflerin değiştirildiği gün “Eyvah bu felakette mi başımıza gelecekti? Artık ben çok yaşamam” demiş ve o gün ikindi vakti vefat etmiştir. Ben Ahmet Tevfik Bey’den dinlemiştim.

-Hacı Cemal Öğüt Efendi’den birkaç hatıra lütfeder misiniz?

-Hacı Cemal Öğüt Efendi çok hoş, tatlı, mübarek bir insandı. Allah rahmet eylesin. Nükte ile hikmeti cem eden bir insandı. Bir vaaz eder, ağlatır, gözleri yaşartır, biraz sonra bir nükte yapar, çatlatır gülmekten, yerlere yatırır..

Cuma namazından sonra vaaza çıkar ve büyük bir cemaat onun vaazını takip ederdi. Ondan sonra hiç onun gibi Cumadan sonra vaaz edip de cemaati toplayan olmadı. Şimdiki vaizler(Hocamız gülüyor) “nasıl olsa cemaat camiye gelecek” diye Cumayı fırsat biliyor. Cuma namazından sonra vaaz et de cemaatten kim kalır, gör..

Cemal Efendi, nükte ile hikmeti cem etme şerefine erişmiş, çok salih bir kimse, âlim bir insan idi. Sâhi(cömert) de bir insandı. Senede bir defa muhakkak İstanbul’daki hocaefendileri evine davet eder. O zaman şimdiki gibi zenginlik yok, sofralar şimdiki gibi zengin değil. Fakat o zat her bir misafirine bir tavuğu içi doldurulmuş bir şekilde kor, isteyen istediği gibi yerdi..

- Ermenekli Saffet Aysu Efendi’yi görmek nasip oldu mu hocam?

Evet, o zatı gördüm. Dar-ül Hikme azalarından büyük bir alim idi. Onun Mısır’da bir hocaefendiye yazdığı, hattı ve muhtevası çok güzel Arapça bazı mektuplarını Kahire’de görmüştüm..

-Alvar İmamını gördünüz mü hocam?

-Evet gördüm. O da âşıklardan bir kimseydi. Hacca giderken, 47'demiydi 48'de miydi buraya, Hüsrev Efendi'nin dersine gelmişti. Sonra Ali Haydar Efendi'ye gitti. Aynı günlerde bir gün sabah namazından sonra, Üçbaş medresesinde oturan Yakup Efendi isminde bir zatla beraber, Kıztaşında misafir olduğu evde kendisiyle sabah kahvaltısı yaptık...

-Abdülhakim Arvasi Efendi’ye yetişebildiniz mi?

Abdülhakim Efendi’ye ben yetişemedim, görmedim ama Çarşamba’da Ali Haydar Efendi’yi ziyarete geldiğini duymuştum.

-Mehmed Zahid Kotku ve Sami Efendilerle ile de yakınlığınız olduğunu biliyoruz. Bu konuda neler diyebilirsiniz efendim?

-Ben bir devirde iki tane zatın büyük hizmet ettiğine son olarak şahidim. Birisi Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi diğeri Mehmed Zahid Efendi. Her ikisi de bu millete ibadetü taat zevkini ve muhabbet-i Resulullah aşkını aşıladılar.

Birisi dünyalıkların içerisine girdi, zenginlere rehber oldu. Öbürü de Profesörleri etrafına topladı. Hüsnü şehadet için bunlar yeterlidir yahu. Bıraktıkları eserler meydandadır.

-Gönenli Mehmed Efendi ile nasıl tanıştınız?

-Gönenli Mehmet Efendi ismini ilk defa 1943’te İstanbul’a ilk geldiğim zaman işittim. O zaman bu tür haberler gazetelerde yazmazdı. “Kulak gazetesi” ile kulaktan kulağa işitilirdi; “Bu gece Gönenli Mehmed Efendi ve 9 talebesi Şehzadebaşı karakolunda gecelemiş.”

Gönenli Mehmed Efendi’nin ismini ilk olarak bu şekilde işittim. Sonra bu zat Denizli’ye hapse gönderilmişti.. Medreseler kapandıktan sonra muvakkat bir İmam Hatip Okulu açılmıştı. Gönenli o mektepte okumuştu. Kendisi fazla bir ilim tahsili görememişti. Ama âşık, halis, mübarek, zahid bir kimseydi. Talebelere kucak açtı, Kur’an öğretti, barınmalarını sağladı. Hülasa âşık bir kimseydi. Hatta onunla Mekke’den Medine’ye bir yolculuk yapmıştık. Aman Efendim…Kur’an-ı Kerim’i okur “Allah” diyerek öyle bir aşka gelirdi ki..

Efendim, bu insanlar bu memleketin temel taşıydı. Okumak isteyen talebelerin ellerinden tutmuşlardı..Eserleri meydanda..Hâlâ onun maddi imkan sağladığı talebeleri kürsüleri, mihrapları dolduruyorlar, üniversitede hocalar..

-Musa Topbaş Efendi hakkında ne buyurursunuz?

-Musa Topbaş dünya ile ahirete beraber çalışan sâhi bir ailenin evladıdır. R. Mahmud Sami Efendi’yi tanıyınca her şeyi bıraktı, ona bende oldu..Medine’ye gitti, kemal-i edeple o zata hizmet etti. Elhamdülillah güzel de bir varis bıraktı. O da fevkalade isabetli bir iş olmuştur.

Osman Nuri Efendi de çok güzel terbiye almıştır. Ben onu İmam Hatip de talebe iken, kollarını sıvamış abdest almaya koşarken hatırlarım. Çok iyi terbiye almış bir kimsedir.

-Esad Coşan Hocaefendi?

-Rahmetli Esad Efendi'ye Cenab-ı Hak ömür verseydi, onda çok büyük kabiliyet vardı. Ben onun konuşmalarını Ramazanlarda, sahur vaktinde açarım ve dinlerim. O esasen edebiyat üzerine kendisini vermiş ama mütalaası, ifade tarzı ve malumatı gayet güzel. Konuştuğu zaman gayet güzel, makul konuşurdu. İza mate gariben mate şehiden(Gurbette ölen şehid olarak ölmüştür-hadis) olmuştur inşaallah.

-Siz Mısır’dayken Ali Ulvi Bey orada mıydı?

-Ali Ulvi dönmüştü. Mustafa Sabri Efendi’nin Ali ulvi’ye “nur-u aynım” diye başlayan bir mektubu vardır. O da çok şahane bir kimseydi. Medine’de uzun seneler kaldı. Bu zaman zarfında dünyanın her tarafından gelen bir çok zevat ile tanışmış, görüşmüştü.

-Hocam Mısır’dayken Hasan el Benna ile görüştünüz mü?

-Biz gittiğimizde o şehid düşmüştü, gitmişti. Ama Seyyid Kutup ile çok görüştük.

-Merhum Kutup hangi mezheptendi?

-Şafii idi onlar.. Hasan el Benna ile alakalı da şunu anlatayım; Mustafa Sabri Efendi, Hüseyn Heykel Paşa’nın Hayat-ı Muhammed kitabına bir tenkit yazmış, kitap basılacak ama kitabın ismini koyamıyor. Hasan El Benna o sırada ziyaretine geliyor.. Sohbet sırasında Hasan el Benna “Eğer münasip görürseniz “El Kavl-ül Fasl” ismini verelim buna” deyince Mustafa Sabri Efendi çok memnun kalıyor; “tamam” diyor, “el Kavl-ül Fasl” olsun diyor.

-Yusuf Kandehlevi ile görüştüğünüzü duymuştum..

Yusuf Kandehlevi merhumla bir gün akşam ile yatsı arasında Harem-i Şerif’te oturduk. Hayran oldum kendisine, hayran oldum..Çocukluğumdan itibaren Elhamdülillah hoca meclislerine giden bir insanım. Benim babam da, dedem de hocaydı. Buraya 43’te geldiğimizden beri birçok hocaefendilerin dersine gittim. Ama Yusuf Kandehlevi’nin meclisinde bulundum da, o kadar hayran oldum ki, o kadar olur..

Derin, hâlis, mübarek, ilim, irfan, iffet sahibi..Yaşı da o sıralar 40 civarındaydı. Zaten bir süre sonra da vefat etti. O yazdığı Hayat-üs Sahabe kitabı da ne kadar güzel bir âlim olduğunu gösteriyor. O günlerde Hayat-üs Sahabe’nin birinci cildi yeni çıkmıştı. Kendi el yazısıyla onu bana hediye etmişti.

Muhammed Zekeriya Kandehlevi ile de oturduk, görüştük. Medine-i Münevvere’de..

-Eski Suriye Baş müftüsü Ahmed Kuftaro ile tanışıklığınız var mı?

-65’de Hacca giderken tanıdım. O zaman merhum Mahmud Bayram hoca ve Salih Şeref efendiyle Suriye’den geçerken makamında ziyaret ettik. O da bizi İstanbul’dan gelmiş genç hocalar diyerek arabasına aldı, mübarek yerleri gezdirdi. Salih, mübarek bir kimseydi, hem de meşayaih’ten idi..

-Abdülfettah Ebu Gudde için neler diyeceksiniz efendim?

-Abdülfettah Ebu Gudde ismindeki zat, son olaraktan İslam aliminin zerafetini, nezaketini, ahlakını ve ilmi gayretini temsil eden şahsiyetlerden ve ciddi olarak Ehl-i sünnet yolunu takip eden bir alimdir.

Zahid Kevseri Efendi’nin, Mustafa Sabri Efendi’nin hayranıydı. Fatih Cami-i Şerifine geldiği zaman “Zahid Efendi burada yetişmiştir” deyince, zangır zangır titreyerek ağlamıştı. Ben hâlâ Zahid Kevseri hocamın köyüne gittiğim yok, Türkiye’ye ilk geldiği zaman gitti, onun köyünü buldu, Zahid efendinin babasının kabrini ziyaret etti. O kadar sadık bir kimseydi.

-Ebul Hasan en Nedvi hakkında hocam?

-Ebul Hasan en Nedvi için “alim-ül âlemi ve mürşid-i Rabbani”(dünya çapında bir alim ve Rabbani bir mürşid) derim..İrşad erbabıydı. Dört tarikatta (Nakşî, Kadiri, Çeşti, Kübrevi) icazeti vardı.

-Eserlerinden gördüğümüze göre çok itidalli bir insan..

-Öyleydi..Nereye gittiyse her yerde insanların kalplerini fetheden bir üslubu vardır.

-Mısır’a geldi demiştiniz hocam?

-Üç ay kaldı..

-Tahsil için mi gelmişti?

-Hayır. O zaman ilk defa memleketinden dışarı çıkmıştı. Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? adlı eserinin tab’ı için gelmişti. Üç ay kaldı ve herkesin hayret ve hayranlığını mucib oldu. O zamanlar genç, siyah sakallı bir kimseydi.

-O geldiğinde Mustafa Sabri Efendi hayatta mıydı acaba?

-Evet ve Nedvi hepsini de ziyaret etti.

-Said Ramazan El Buti ile tanışıyor musunuz efendim?

-Said Ramazan el Buti’nin babası Molla Ramazan Efendi’yi gördüm. Çok büyük bir âlimdi. Said Ramazan da zamanımızın âlimlerinden, fazıllarından bir zattır.

-Emced Zehavi ile karşılaştınız mı?

-Emced Zehavi’yi ben ilk defa Bağdat’ta bulunduğu yerde ziyaret etmiş, elini öpmüştüm. O zat Irak ulemasının fakihlerindendi. Burada, Fatih medreselerinde ve Mekteb-i Nüvvab’ta okumuştur. Çok kuvvetli bir fakihti. Nasıl burada, İstanbul’da kuvvetli bir fakih denilince Ali Haydar Efendi akla gelirse, Bağdat’ta da o zatın öyle bir şöhreti vardı.

Kendisi, küçük biraderimin düğün merasimine iştirak etmişti. O zaman Beyazıd’da kaldığı otelde ziyaretine gitmiştik. Karyolasının üzerinde, elinde Sadr-uş Şeria’nın Tavzih-Tevzih adlı eserini mütalaa ediyordu ki, öyle herkesin mütalaa edemeyeceği, kaideleri toplayan, çok zor bir kitaptır.

-Efendim, Said Havva?

-Said Havva’yı da gördüm. Genç ama velud, çok üretici, gayretli, himmetli birisi ve İhvan-ı Müslimin’in çok kıymetli insanlarından bir kimseydi. Hama hadiselerinde hepsi alt üst oldu. O Hama’da hâlâ tahribat bitmemiştir.

-Efendim, malumunuz Mevdudi, Seyyid Kutup, Muhammed Hamidullah gibi değerlerimize “mezhepsiz” yaftası asan kimseler var. Sizce bu iftiraların sebebi nedir?

-Onların hedef ve gayelerini bilmeyen kimseler onu söylerler. Onlar birer fakih insanlar değil. Bunlar İslam mücahidi, İslam’ın hizmetinde bulunan kimseler. Onlar İslam’a davet için yazı yazmış kimseler. Yoksa bir fıkıh kitabı yazmak için sözlerini söylemiş kişiler değil. Bunlar fakahat yolunu değil, İslam’ın ruhunu ihya gayreti ile ortaya çıkmış, büyük, mücahid kimseler.

Mevdudi’nin Kur’an’a Göre Dört Terim adlı bir eseri var. Orada bazı zuhülleri(yanılmaları) var. Onun için, Ebul Hasan en Nedvi hem tenkidini hem takdirini yazmıştır o kitab için. Ama “ bu mezhepsizdir, sapıktır, tahribatçıdır” diye onun hakkında denilemez.

O, gazetecilikle ortaya çıkmıştır. Ulum-u Şeriyye insanı değildi. O daha çok, İslam’ı yaymak, hâkim kılmak ve Cemaat-i İslami’yi tesis yoluna girmişti. Onun hayat hengâmesi öyledir. Ebul Hasan en Nedvi ve Muhammed Reşid Numani gibi değildir. Onun için bir takım tökezlemeleri olmuştur.

Hamidullah için de aynı şeyleri diyebilirim. Ben Hamidullah meselesini Ebul Hasan en Nedvi’ye sordum, bir..Muhammed Reşid Numani’ye sordum, iki..Her ikisi de o diyarın büyük alimlerindendir. Onlar dediler ki; “Hamidullah kardeşimiz çok hâlis, haluk, ahlak-ı hamide sahibi bir zattır. Ama ulum-u şeriyyeyi ehlinden tahsil etmediği, kendi kendine öğrendiği için bazı zuhülleri olmuştur.”
Hakikaten çok salih bir kimseydi. Mesela konferansını verir, sonra camiye girer, uzun süre Kur’an okurdu. Çok âşık bir insandı. Ali Ulvi’den dinlemiştim “Medine’de bulunduğu sürece her gününü oruçlu geçirirdi” demişti. Allah rahmet eylesin.

-Mustafa Sıbai, efendim?

-O da çok değerli bir zattı. Allah rahmet eylesin.

-O İslam sosyalizmi fikrini savundu mu?

-Bakınız, El İştirak-ul İslamiyye adıyla eserine başlık vermiştir ama içeriği öyle değildir, malumat başkadır. Kitabın başlığında hata etmiştir o kadar. Onun hadisin sünnetteki yeri hakkında çok mükemmel bir kitabı vardır.

-Hocam son olara sizden bir hatıranızı istirham edeceğiz. Bir zaman, Tunuslu Reşid Gannuşi’nin Fatih camiinde bir ikindi namazı sırasında cemaati görünce söylediği bir sözü söylemiştiniz. Okuyucularımız için onu bir kere daha anlatır mısınız?

-Reşid Gannuşi bir yaz mevsimi gelmişti. İkindi’nin sünnetini kılan cemaati seyrettikten sonra “maşallah.. Herkes geldi, ikindi namazının sünnetini sükûnetle kıldı. İşte Osmanlı’nın izzetinin sebeplerinden biri de bu sünnet namazlara gösterdiği ihtiramdır” demişti.

-Efendim, sizi çok yorduk, hakkınızı helal ediniz.

-Estağfurulah…

Not: Resimleri bulunan zevat:

Sırasıyla: 1-Emin Saraç Hocaefendi

2-Elmalılı Hamdi Efendi

3-Mehmed Akif

4-Mustafa Sabri Efendi

5-M. Zahid Kevseri Efendi

6-Hacı Cemal Öğüt Efendi

7-Alvar İmamı

8-Mehmed Zahid Kotku Efendi

9-Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi

10-Gönenli Mehmed Efendi

11-Musa Topbaş Efendi

12-Osman Nuri Topbaş Efendi

13-Esad Coşan Hocaefendi

14-Ali Ulvi Kurucu

15-Hasan el Benna

16-Seyyid Kutup

17-Şeyh Ahmed Kuftaro

18-Abdülfettah Ebu Gudde

19-Ebul Hasan en Nedvi

20-Molla Ramazan el Buti

21-Said Ramazan el Buti

22-Said Havva

23-Mevdudi

24-Muhammed Hamidullah

25-Mustafa Sıbai

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Dünya Sürgün, 2010-07-25 04:05:36

çok faydalı bir yazıydı.Allah razı olsun.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Murat AKBULUT, 2009-08-20 14:49:52

GÖNLÜMÜZ FİKREN DOYDU.ALLAH RAZI OLSUN EMEĞİ GEÇENLERDEN.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Semih Yıldız, 2008-10-22 04:01:17

Refik bey Mevkıfül Akl Arapça olarak bir çok kişide ve kütüphanelerimizde var. Türkçesinin olduğunu bilmiyoruz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

refik cezan, 2008-10-17 08:43:19

son şeyhulislam mustafa sabri efendi hz.lerinin hayatını A.ulvi kurucu hocanın hatıraları adlı kitaplarından öğrendim...hocanın halen türkiyede yasaklı olan ‘Mevkıf-ül Akl ve İlm’adlı kitabı varmış..faka t oğlu ibrahim sabri başka bir isimle bu kitabı çıkartmış...acaba hangisidir bu kitap..çok meak ediyorum. yardımcı olursanız hemen alıcam ..saygılar.....

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

, 2007-03-14 20:09:43

bu ne zenginlik! Allah razı olsun

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÜNÜN HADİSİ

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:İbnu Abbas(r.a.)

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI