Cevaplar.Org

YUSUF KARACA BEYLE SÖYLEYİŞİ–2-İkinci kısım

Muhammed İkbal,Ebul Kelam Azad, Süleyman Nedvi, Şibli Numani,Muhammed Hamidullah, Eşref Edip Fergan, Ali Ulvi Kurucu hakkında hatıralar..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2006-12-14 14:13:31

-Mevdudi, Muhammed İkbal için şunları söylüyor: "Şiirdeki bütün dehasıyla beraber, Dr. İkbal hatadan salim ve maalesef yazdıkları tezattan tamamıyla hali değildir. Evvela İkbal, hayatı boyunca devamlı surette akli tekâmülün çeşitli merhalelerinden geçiyordu. Ve yalnızca son birkaç sene içinde su katılmamış bir İslam mefhumuna dimağında bir şekil verebildi. İlk senelerinde birçok yabancı fikirler ve tesirleri İslami mefhumlarla gelişi güzel karışıp duruyordu." Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyiz?

-Mevdudi'nin Muhammed İkbal isimli bir eseri var. Ebul Hasan en Nedvi hazretlerinin de Revaiul İkbal(İkbal'den Örgüler) adlı bir eseri* vardır ki, Arapça yazılmıştı, Urducaya tercüme edildi. Üstad, bana tekrar tekrar birçok kere "aman bu kitabı tercüme et" dedi. Ama basacak yayınevi bulamadım. İkbal'i sadece bir şair olarak niteleyen bir esermiş gibi zannettiler. "Artık şairlere fazla rağbet olmuyor, onun için, belki bastığımızda satışta zarar ederiz" dediler ve yanaşmadılar. Yanaşmadıkları için de tercüme edemedim.

Ebul Hasan en Nedvi gerçekten Muhammed İkbal hayranı, hatta aşıkıdır. Ben ara sıra oturduğu serazat sohbetlerinde sık sık İkbal'den şiirler okuduğunu bilirim.

Sorunuza gelince, şimdi İkbal bir dava insanı olarak, bir fikir insanı olarak, cezbeli bir İslam şairi olarak, sahrada yalnız başına kalmış bir çiçek gibidir.. Bu çiçeğin susuz kaldığı devreler olmuştur. Bazen, ters esen rüzgârların etkisinde kalmış, yaprakları hafif pörsümeye başlamış, sonra, yağan rahmet yağmurları ile zindeleşmiş, çiçek açmış, gelişmiş..Bu safhalardan geçen bir insan..

Mesela İkbal'in şiirlerinde, eserlerinde ilk yazdığı eserlerle son yazdığı eserler arasında kademe kademe gittiğiniz vakit, bir ilkokul, ortaokul, lise, üniversite ve dünyanın en büyük üniversitesi gibi noktaları kademe kademe aşan, ulaşan bir insan olarak görürsünüz.

Mesela ilk yazdığı eserlerden Peyam-ı Meşrik'da Hintli milliyetçi bir Müslüman rolündedir. İlk yazdığı şiirlerden Terane-i Milli(Milli marş) tamamen Hindistan coğrafyasını ve Hindistan halkını topluca işler. Sonra Terane-i İslam(İslam Marşı) gelir. Orada, harika bir İslam birliği fikrini dile getirir; ölmez, yok olmaz bir Müslüman kitlesinin yeryüzünde var olduğunu anlatır. Pakistan'ın İlk Suudi Arabistan sefirlerinden, Arapça, Farsça, Urduca ve hatta Türkçeyi iyi bilen, aynı zamanda büyük bir ilim adamı olan Muhammed Azzam, vaktiyle bu Terane-i İslam'ı Arapçaya çevirmiş ve bu tercüme aslı kadar meşhur olmuştur. Bazen Pakistan Radyo ve televizyonlarında, bazen de Arap radyo ve televizyonlarında Urducası ve Arapçası okunur.

Muhammed İkbal gerçekten büyük bir İslam düşünürüdür hatta bazılarına göre bir İslam filozofudur. Mehmed Akif diyor ki; "Hindistan'da genç bir İslam şairi ve fikir adamı yetişmiş, adı Muhammed İkbal. Bir gün, onun bir kitabını okudum. İçindeki bazı manzumeler beni çılgın gibi feryat ettirdi."(**)

Serazat düşünceleri vardır. Kullandığı tabirler biraz azâdane (hür ifadeli diyelim) olabilir..Mesela Şia-Sünni gibi konulara girmemiştir. Bunların hepsini Müslüman kabul etmiş. Ölçüsü; ilim sahibi, aklı başında bir insan olmaktır. Onun değer verdiği nokta budur.

Afganistan'a gitmiştir. Orada idarecilerden tutun da, İslami duygu sahibi olan herkesi şiirleri ile harekete geçirmiştir. "Senai'nin Mezarı Başında" diye orada yazdığı bir şiiri vardır, "Genç Afganlı'nın Feryadı" adlı bir şiir vardır, Benim tercüme ettiğim Bal-i Cibril adlı eserin sonunda bu parçalara rastlanır.

Maalesef bizde birisinin fikirlerini başkalarından naklen veriyorlar. İkbal'in olsun, başkalarının olsun, bu böyle. Bir tahkike, bir okumaya, bir araştırmaya dayanmadan.

Ya, bir insanın hayatında

Dalalet devri de var

Delalet devri de var

Hidayet devri de var.

Bunlar hidayetin "h" sini kaldırıyor, delaletin "d" sini kaldırıyor, hepsini o dalalet kelimesiyle devam ettirip gidiyor. Muhammed İkbal diyor ki; "Ben Avrupa'nın o soğuk kış gecelerinde sabahlara kadar gözümü yummadan ibadet ettim. Avrupa'nın küfrü benim dinimi bana daha iyi öğretti."(***)

Gençlik çağı onun çok zikzaklı geçmiştir. Ama bugünün insanları gibi serazat, serseri bir hayat değil..Tatminsiz geçmiş..Fikir adamlarında hep görülür bu. Ve çok önemlidir bu nokta; Bu zikzakları çizemeyen fikir adamları da kuru ve yarım kalmışlardır, robotlaşmışlardır.

-İmam Gazali de geçirmiş böyle bir dönemi değil mi hocam?

-Tabii tabii..Bir insan ne kadar büyükse ilk zamanlarında böyle bir devre geçirmiştir. Mesela Hindistan'ın önemli insanlarından, İstiklal hareketi mücahitlerinden Abdülmâcid Deryâbâdî..Müthiş bir ilim adamıdır. İngilizce yazdığı tefsiri vardır(Tefsir-i Mâcidî) Hâlâ dillerde dolaşır. Harika bir eserdir. Urduca tercümesini de kendisi yapmıştır. Son asır benzeri gelmemiş bir Urdu dili edibidir.

Ömrünün sonuna kadar Sıdk-ı Cedid adlı bir dergi çıkarmıştır. Kendisi aslen felsefecidir. Der ki; "Benim buhranlar geçirdiğim devirler oldu, inancımı kaybetmek üzere olduğum devirler oldu, şek ve şüpheler içinde olduğum zamanlar oldu, çırpındım. Okuduğum bilgiler ve inancım durmadan çarpıştı. Ama uzun araştırmalar, okumalar, daha derinden incelemeler sonucu, Allah'a hamd olsun yolumu buldum, inancıma kavuştum" diyor ve ömrünün sonuna kadar bir İslam müdafii oluyor.

Allah'ın en büyük hikmetlerinden-zeka bakımından- Ebul Kelam Azad mesela.. Korkunç bir zekâ... Onda da ilkin böyle bir durum görülmüştür. Sonra, yazdığı eserleriyle büyük bir mücadele vermiş, batıl beyinleri çiğneyip atmıştır. 

Ömer Rıza Doğrul'un tercüme ettiği "Ölümsüz Müdafaa" adlı eseri İngiliz mahkemesinde yaptığı bir savunmadır. Hâkimlere konuşacak mecal bırakmamış ve adamları beraat ettirme mecburiyetinde bırakmıştır.

-Ebul Hasan en Nedvi de İkbal'in "Dini Düşüncenin Yeniden Şekillenişi" adlı eseri hakkında "İhtilaf ettiği bazı şaz görüşlere ve bir kısım dini inanç ve gerçeklerin yorumu konusunda felsefi aşırılıklarına rağmen" diyor. Bu konuda ne dersiniz?

-Sofi Huri adında Hıristiyan bir kadın-sonradan Müslüman olduğu söylendi ama bilemiyorum- Rıza Paşa yokuşunda İncil evinin, ki Amerikan misyonerliğinin merkezi idi. Türkiye'deki bütün Amerikan teşkilatlarının toplandığı, görüş alışverişi yaptıkları yarı resmi, yarı Hristiyani bir yerdir orası. Orasının tercümanı idi bu kadın. İngilizceden bu eseri tercüme etti.

İkbal o eserini İngilizce yazmış. Her insanda karşı çıkılacak fikirler vardır. Yüzde yüz hiçbir insanın itiraz edemeyeceği fikirlere sahip bir insan yeryüzüne gelmemiştir, Peygamberlerin dışında, ilahi kitapların dışında.. Gazali ne kadar büyük bir insan. Tarihin karşılaştığı nadir yaratıklardan biri olmasına rağmen itirazlardan kurtulamamıştır.

Zaten orada da Nedvi "aşırılıklar" diyor, "dalalet" demiyor. Yani aşırılıklardan maksat, görüşlerindeki serbest ifadeler.

-Zaten Ebul Hasan en Nedvi ne kadar hoş bir insan ki, kimseyi silip atmıyor, pirincin içindeki taşları ayıklıyor.

-Evet, kesinlikle…Bir ilim adamına yakışan da zaten bu..Türkiye'de yanlışlar araştırmadan değil, duyumlardan kaynaklanıyor. Ebul Hasan en Nedvi'nin İslam Önderleri adlı eserinin ikinci cildi İbn-i Teymiyye üzerinedir. Şimdi bu eserden önce, Türkiye'de gerçekten iyi niyetli âlimler, ilim adamları, İslamcılar hatta ben de dahil herkeste; "İbn-i Teymiyye çok katı, kendi başına düşünen, İslam'ı anlatma yolunda da yanlış, sapık düşüncelere girmiş bir insanmış, ondan dolayı da kendisine büyük tepki doğmuş" diye bir kanaat vardı. Bir araştırmaya dayalı değil, onun bir eserini de okumuş bir insan değilim ki. İmam Hatip okulu döneminden beri böyle duydum. Hatta benim küçük biraderim müftü. Benim bu tercümemi okuduktan sonra dedi ki; "Abi, biz bu İbn-i Teymiyye hakkında bilgimizden dolayı değil, duygumuzdan dolayı çok karşıydık. İslam muhalifi, sapık düşünceli bir adam olarak düşünüyorduk. Allah Allah, meğer neymiş."

Prof. Osman Öztürk de buna benzer bir ifadeyi kullandı, dedi ki; "Biz İbn-i Teymiyye'yi yanlış biliyormuşuz. Eğer bu eseri Üstad Ebul Hasan en Nedvi yazmasaydı, yine inanmazdım. Ama Nedvi'yi yakinen bildiğim için, ilmi, takvası, imanı ve her şeyi ile mükemmel bir Müslüman âlimi bildiğim için, tanıdığım için, onun bu eserini okuyunca ne kadar yanıldığımızı anladım. Üstad Nedvi, hiçbir esasa dayanmayan duyumlara ait olan kanaatlerimizi düzeltti. Allah razı olsun bizi uyarmış oldu."

Onun için, üstada ben öyle söyledim ahir ömründe; "Efendim, en büyük hizmetiniz, Türkiye'de İbn-i Teymiye'yi kurtarmanız oldu" dedim.

-Niye dedi?

-Öyle bir İbn-i Teymiyye düşmanlığı vardı ki memleketimizde. Bu eser bunu yıktı" dedim.

Ebul Hasan en Nedvi hazretleri neden İbn-i Teymiyye'ye bu kadar karşı çıkılmış, bazıları nefret etmiş, bazıları düşman olmuş onun da sebeplerini anlatıyor. Diyor ki; "Bu zat(Rahmetullahi aleyh) bütün bu bilgisine, dehasına, samimiyetine, ihlâsına, rağmen kendisine çok güveni olan birisi idi. Hiç kimseyi beğenmezdi. O zekâsıyla, o ilmiyle başkalarını çok basit görürdü."

"Bir gün hayranlarından bir âlim geldi" diyor-ismini veriyor kitapta- kendisiyle konuşurken bir meselede; "Üstadım benim bu meselede görüşüm şudur" diyor. O zat da büyük bir âlim. Herkes tarafından çok takdir edilen birisi. Rast gele bir adam değil yani. İbn-i Teymiyye bunu üzerine diyor ki; "O düşünceler kim? Sen kimsin?"

Bu zat, bir insan olarak elbette bu söze o kadar güceniyor, o kadar üzülüyor ki, "Allah'a ısmarladık" demeden çekip gidiyor. Ve ömrünün sonuna kadar İbn-i Teymiyye aleyhinde oluyor.

"İbn-i Teymiyye'nin kişiliğindeki bu özellik" diyor Nedvi, "ona düşman olmanın, ana fonksiyonlarından biridir." Nedvi'nin bu tespiti çok harika bir teshiştir.(****)

-Hocam, "Asrımızda İslam Tetkikleri" aslı eserinde Ebul Hasan en Nedvi, Seyyid Süleyman Nedvi hakkında "Allame es Seyyid Süleyman Nedvi, geniş araştırması, Fıkıh ve Hadis kaynaklarına müracaatı, fıkhi ve kelami konularda Ehl-i sünnetin görüşlerine sıkı sıkıya bağlılığı konusunda bazen Üstadını geride bırakmaktadır" diyor. Bu zat hakkında biraz malumat alabilir miyiz?

-Süleyman Nedvi'de Nedvelidir. Orada okumuştur, orada yetişmiştir. Şibli Numani'nin gözbebeğidir. Hatta hocasını geçmiştir. İlimde dâhi bir insandır o..

Süleyman Nedvi, ilk olarak Ömer Rıza Doğrul tarafından 1928'de "Asr-ı Saadet" adıyla tercümesi yapılan Şibli Numani'nin Siret-ün Nebi isimli iki ciltlik eserini, hocasının vasiyeti üzerine 7 cilde tamamlamıştır. Böyle bir eseri yazdığı zaman o kadar hassas, o kadar ilmi ve o kadar derin konuları işlemiş ki, hayretler içerisinde kalırsınız. Müthiş bir zekâ, müthiş bir ilim hazinesi ve İslam'ın ruhunu pırıl pırıl tebellür ettiren ilmi gerçeklerle dolu ciltler onlar.

Şu anda Nedvetül Ulema'nın dekanı Seyyid Muhammed Rabi Nedvi ki, Ebul Hasan en Nedvi'nin yeğeni, takva sahibi, çok değerli bir insandır. Ona bir gün dedim ki; "Bence, Seyyid Süleyman Nedvi'nin yazdığı ciltler hocası Şibli Numani'nin yazdığı o iki ciltten çok üstündür." Bunun üzerine Muhammed Rabi dedi ki; "Evet, çok doğru ve isabetli bir görüş..Süleyman Nedvi, bu eseriyle üstadından ileri olduğunu göstermiştir."

Ama o tevazusundan, üstadına çok bağlı olduğundan onu ebediyen rahmetle anmıştır. Hatta Süleyman Nedvi, üstadının hayatını yazdığı Hayat-ı Şibli'de diyor ki; "Evet, hocam Şibli Numani pek çok âlim gibi, hayatının fazla bir bölümünü nafile ibadetlerle geçiren bir âlim değildi, farzlarla iktifa ederdi. Fakat İslam'a olan aşkı, İslam'a ilmi hizmetler yapma muhabbeti, azmi, benzeri âlemde bulunamayacak derecede üstün idi."

Doğrudur, bu da tam doğrudur yani..Ben şahsen, Şibli Numani'ye dua yapmak istediğim zaman ruhunu şâd edecek cümleler kullanırım. Üstadım Ebul Hasan en Nedvi, İmam-ı Rabbani, Seyyid Ahmed Şehid, Şah Veliyullah Dehlevi ve Şibli Numani..Bunları dualarımda hiçbir zaman unutmam.Üstad Ebul Hasan en Nedvi'nin babasını da..

-Muhammed Hamidullah merhumla da yakınlığınız olduğunu biliyoruz..Onun hakkında neler diyeceksiniz?

-Bir insanın kişiliği eserlerinde ortaya çıkar. Bir ömür vermiş, okumuş, okutmuş, yetişmiş, yetiştirmiş ve eser ortaya koymuş, bu eserler uğrunda da hayatını harcamış bir adam. Bir kuruşu yok. Eline geçen maaşını da Müslümanların hizmetine harcamış. Muhammed Hamidullah beyin bu özelliğini birçok insan bilmez.

Âcizane bana mektupları vardır. Kendileri ile hususi görüşmelerimiz vardır. Urduca konuştuğumuz için, kendisi de sağ olsun bana büyük bir sevgi gösterirdi. Hatta Paris'ten gelen bazı misafirlerle alakadar olmamı isteyen mektupları da gelirdi. Böyle bir yakınlığımız var.

Geldiğğinde Sipahi Otel'de, Çemberlitaş'ta kalırdı. Bir odası vardı, geldiğinde hep orada kalırdı. Hastalanmış, bitkin bir vaziyette, odasında istirahat ediyor. Vardığımızda; " Üstadım, efendim" dedim "Siz bir ömrü kütüphanelerde geçiriyorsunuz. Güneş yüzü görmüyorsunuz. Hayatınıza zerre kadar değer vermiyorsunuz. Sağlığınızı hiç düşünmüyorsunuz. Hiç olmazsa, çıkın şu Sarayburnu'nda tek başınıza oturun, denizi seyredin, bir hava alın, birazcık olsun dinlenin" deyince aynen şöyle dedi; "Yusuf bey, benim nerede o kadar dinlenecek vaktim?"

-Hocam, Cemaat-i TebliÄŸ'in kurucusu Muhammed Ä°lyas hazretleri de Hindistan denilince ilk akla gelen isimlerden. Ondan da bir nebze bahsedebilir misiniz?

-Muhammed İlyas hazretleri sabahlara kadar feryad-u figan edip, ah çeken, inleyen bir insan. Karısı bir gün diyor ki, "Cinnet getireceksin. Ne bu hal sendeki? Biraz istirahat et, kendine gel. Sabahlara kadar uyku falan yok. Bu ne haldir böyle?"

-Hanım, hanım!" diyor, "bir ümmet gidiyor, irtidat ediyor cahil, dini unutmuş, Hindulaşıyor tekrar. Sen bana istirahat et diyorsun. Ben aklımı kaybetmediğime şükrediyorum" diyor.

Sonra, o irtidat hareketinin başladığı yere gidiyor. Yarı vahşi, soygunculukla hayatını geçiren bir zümrenin arasında seneler boyu mücadele veriyor ve orada İslami savunmanın merkezini kuruyor. O cahil insanların hepsi birer İslam fedaisi oluyor..Allah rahmet eylesin..

-Hocam Türkiye'ye dönersek, merhum Eşref Edip bey ile de bir yakınlığınız olmuş. Onun şahsiyeti hakkında farklı şeyler söyleniyor.

-Ben İmam Hatip ortaokul talebesi iken Eşref Edip beyin yanında, Sebilürreşad'da yaz aylarında çalıştım. Yani 1954–55 seneleri.

Kayseri'de orta bire giderken tanıştığım Sebilürreşad Dergisi bende büyük bir uyanış yapmıştı. İdealist bir İslam genci olmuştum. Bu duyguyla İstanbul'a geldiğimde, Eşref beyi buldum, görüştüm. Onun da böyle hizmet edecek bir gence ihtiyacı varmış. Dergi abonelerinin gönderilişinde, adresleri yazardım, paketlerdim.

Kendisi yazları Büyük Ada'da otururdu. Her gün gelir, birkaç saat kalır, giderdi. Hiç namaz kıldığını görmedim. Hatta Cuma kıldığını da görmedim.

Bir gün Ben Cuma namazına gidince, karnımı doyurmak için namazdan sonra biraz oyalanmıştım. Ban hayli çıkıştı geç kaldığımdan dolayı; "Cumadan bu kadar gecikilmez neden bu kadar geciktin?" diye. Öyle fazla da geç kalmamıştım.

Bu Cuma meselesi çok gücüme gitti. Çok tuhaflaştım, şok oldum. Nasıl bir adam bu adam ki Cumadan dolayı beni paylar? Hâlbuki o sıralar ben daha 16 yaşındayım. O adamın hayatını okumuşum, mücadelelerini okumuşum. Büyük mücadeleler vermiş. Bir dava ve ideale bağlı hiçbir insan kendini bunun kadar o davaya veremez. İslâm için kendini vermiş, çok enteresan bir adam. İstiklal mahkemesinde ipe gitmiştir ama kılı kıpırdamamıştır. Umuruna takmamıştır, korkmamıştır. Böyle bir İslam mücahidi nadir görülmüştür. Halk Partisi ile kıran kırana bir mücadele vermiş, tek başına kalmış, yine mücadele vermiştir.

Uzun da yaşadı. Kızı, oğlu, karısı gayr-i İslami bir hayat yaşıyor. Bunlar acı gerçekler. Bir gerçek de şu; bu adam hayatını İslam'a feda etmiş bir adam, Allah'tan başka kimseden korkmamıştır.

Şimdi o Cuma meselesinde ben ağladım; Siz nasıl bir adamsınız? Benim cumaya gitmeme kızıyorsunuz." O da pişman oldu. Bir evladına şefkat gösterir gibi şefkat gösterdi, teselli etti. Allah rahmet eylesin..(*****)

-Hocam son olarak bir şey daha sorayım. Ali Ulvi Kurucu ile tanışıklığınız var mıydı acaba?

-Ali Ulvi Kurucu rahmetli ile derin bir muhabbetimiz oldu, Erenköy'de oturması vesilesi ile… "Yusuf'um" diye hitap ederdi rahmetli. "Yusuf'um! Nerdesin? Göreceğim geldi" derdi. Allah onların sevgisine mazhar eylesin.

-Efendim bu feyizli sohbetten ötürü çok teşekkür ederim.

-EstaÄŸfirullah..

Not: Fotoğraflardaki zatlar: 1- Muhammed İkbal 2-Ebul Kelam Azad 3-Seyyid Süleyman Nedvi 4- Mevlana Şibli Numani 5-Muhammed Hamidullah 6- Eşref Edip Fergan 7- Ali Ulvi Kurucu

 Dipnotlar:

*Abdülaziz Hatip Bey, Ebul Hasan en Nedvi'den tercüme ettiği "Asrımızda İslam Tetkikleri" adlı eserde, bu kitabı sehven Süleyman Nedvi'ye atfetmiş. (Işık Yayınları)

(**) Mehmed Akif'in, İkbal hakkındaki sözleri için merhum Mahir İz beyin Yılların İzi adlı hatıratına bakılabilir.(Kitabevi Yayınları)

(****) Merhum Nedvi, İbn-i Teymiyye adlı çalışmasında en ziyade, merhum Muhammed Ebu Zehra'nın İbn-i Teymiyye adlı eserinden istifade ettiğini yazmaktadır.

Aslında sadece o değil, insaf sahibi herkes de İbn-i Teymiyye hakkında benzer görüşlere sahipler. İskilipli Atıf Efendi merhumdan Ömer Nasuhi Bilmen'e kadar.Misal olarak Ömer Nasuhi hocaefendi merhumun Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikatları adlı risalesine bakılabilir.

Nasuhi merhum Tefsir Tarihi adlı dev eserinde de İbn-i Teymiyye hakkında şu mülahazada bulunuyor; "Filhakika bu zat, bir cerbeze-i ilmiye kabilinden olarak, bazı itikadi ve ameli meselelerde cumhura muhalefet etmiş, bu hususta hakka isabet etmemiş olduğu, müteaddit ulemanın tenkitleri ile , mütalaalarıyla sabit olmuştur."

"Filhakika pek yüksek bir alim olan İbn-i Teymiyye'nin bir kısım sözlerini, bilahare bazı mutaassıp kimseler sened ittihaz etmiş, bunları kısmen yanlış tefsire tabi tutmuş, bu zatın sarih sözlerine bakmayıp da, bazı sözlerinin lazımını ele almış, bunları bugünkü Vehhabiye mezhebinin esasları meyanında göstermişlerdir. Yoksa İbn-i Teymiyye'nin alim, fazıl, müteşerri, zahid bir zat olduğunda şüphe yoktur."

Şah Veliyullah Dehlevi hazretleri de "Et Tefhimat-ül İlahiye" adlı eserinde şu kanaatini belirtir; "Bu zatın bazı meselelerde cumhura muhalefeti kendi içtihadından, kendisince sabit delillerden neşet etmiştir. Bunu mazur görmek, hakkında keff-i lisan etmek(dili tutmak), kendisini hayır ile yâd etmek lazım gelir."

Son olarak Hind alt kıtasının 19. yüzyılda yetiştirdiği büyük hadis allamesi Abdülhay el Leknevi hazretlerinin görüşü ile son verelim; "Asrımızda insanlar İbn-i Teymiyye hakkında iki guruba ayrılmışlardır. Bunlardan birincisi, onun tüm sözlerini gökten inmiş vahiy gibi kabul etmiş ve cumhura muhalif de olsa onun görüşlerini almada mübalağaya kaçmışlardır. İkinci gurup ise, onu, cumhura muhalif bazı görüşlerinde dolayı Ehl-i sünnet'in dışında görmüşlerdir. Bense bu ikisi arasındayım ve Zehebi'nin dediği gibi demekteyim; "O eşi olmayan ilimler deryası, şeyhülislamdır. Bununla birlikte her beşer gibi, günah ve hataları vardır. İnsanlar ağızlarını onu tahkir etmekten korusun ve sözlerini iyi tetkik etsinler.(En Nâfiül Kebir)

(*****) Merhum Eşref Edip Bey hakkında şu izahatı eklemeyi de uygun bulduk:

Mehmed Akif Ersoy Bey, yakın şakirdi Asım Şahin'e yazığı bir mektupta Eşref Edip beyden şöyle bahseder; "Eşref gibi dini bütün Müslüman'ı yalnız bizim memlekette değil, bütün âlem-i İslam'da arasan bulamazsın. Bu sözümü, en felaketli günlerde birlikte geçirdiğimiz imtihanların, tecrübelerin netice-i katiyesi olarak söylüyorum. Şairane mübalağata hamletme. Evet, muaşeretin nezaket kısmına ait inceliklere iltifat etmez, etmek istese de beceremez. Lakin bu kusurunu geri taraftaki fezailine bağışlanmalıdır." Asım Şahin'e 9 Şubat 1341 tarihli mektubundan..

Kaynak: Mehmed Akif- Mithat Cemal Kuntay-L&M Yayınları-İst–2005

Bediüzzaman Hazretleri de bir mektubunda kadim dostu Eşref Edip Bey hakkında şunları demektedir: "Eşref Edib kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahitlerinden bir kardeşimdir ve Nur'un bir hâmisidir." Emirdağ Lahikası-s:298

15.05.2003 tarihinde ziyaret ettiğimiz muhterem Sungur ağabeyin anlattığı şu hatıra buna ışık tutar mahiyettedir. Üstadımız Adnan Menderes, Eşref Edip gibi zatları kastederek bir gün dedi ki: "Bu namaz kılmayanlardan veliler gibi dine hizmet edenler var."

Bediüzzaman hazretleri bir başka mektubunda Eşref Edip Bey hakkında şöyle demekte: "Dine ve hakaik-i imaniyeye neşriyatıyla hizmet eden Eşref Edib gibi dini mecmualar sahibi, Yirminci Lema-yı İhlâsı hem neşretmek, hem mabeynlerinde hakiki bir düstur-u rehber yapmak ve beraber dikkatle okumak bu zamanda iktiza ediyor. Ve hizmet-i imaniye onu emrediyor. Şayet Lem'a-yı İhlâsta bazı cümleleri beğenmezlerse orada Nur Talebeleri tayyedebilirsiniz. Din ve iman için neşriyat yapanlar, bu ağır şerait altında bir neferin bir saat nöbeti, bir sene ibadet gibi, sırr-ı ihlâs şartıyle bir büyük fazilet ve yüksek bir hizmet-i imaniye ve derecât-ı uhreviyye kazanırlar." (Emirdağ L.)

 Bir büyüğümüz de aynı meseleye şöyle parmak basıyor: "Eşref Edip belki dimağ itibariyle mümin de, kendini mesaviden alamamış, tam ibadetu taata salamamış. Fakat bazı kimseler Eşref Edip gibi, Sinan Omur gibi kimseler namaz kılmasalar da, hem İslam davasını, İslam'ın lüzumunu savunuyorlardı. Üstad bir yerde "bunlar mümin gayri müslim gibi" diyor. Üstadın davasına da sahip çıkmışlardı. Ben Vakkasoğlu'ndan dinlemiştim. Sinan Omur yatakta ancak iple hareket ediyor. İpi felç olan eliyle tutuyor bir yandan diğer yana dönüyor. O esnada üstad aleyhinde bir şey olunca, üstadla alakalı yazı yazıyor. Ben onu tanımıştım. Eşref Edib'i de bir iki defa görmüştüm. Bir defa diyanete geldiğimde Yaşar Hocanın yanında da görmüştüm. Eski Osmanlı kalıntısı, meşrutiyet nesli çürük aileler, her şeye açık.."

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

resul, 2008-03-15 13:16:41

beÄŸendim

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

zafer, 2006-12-25 22:49:43

cok güzel bir söyleşi olmuş. bilmediğimiz çoğu konu hakkında malumat edindik, Allah razı olsun. hocamızdanda sizdende.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.”

Hac:1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.

BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 1772) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 1534) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI