Cevaplar.Org

SERBEST MÜLAHAZALAR-3


Ahmed Emre Eser

gth822b@mail.gatech.edu

2006-03-30 16:11:46

Sevgi Üzerine…

"Aşk" çağdaş telakkiler içinde, herhangi bir kanalize yoluna gitmeden yaşandığı haliyle en yüce duygu mu gerçekten? en yüce duygular en ortalama insanda bulunur mu? benim gözlemlediğim en yüce duyguların teşekkülü, tezahürü ve nihayetinde ameliyyatı ona erişmek için gayret göstermeyen insana kolay bahşedilmiyor.. kemiyet keyfiyete referans teşkil edemez, söz konusu, duyguların yüceliği olunca. Ama bunda muazzam bir kemiyet müşahede ediliyor. Üstelik karakterlerinin kalitesi hususunda türlü türlü ihtilaflar meydana gelebilecek bir çok insan da dahil olmak üzere.

Bir şeyin ulviliği zorluk derecesi ile doğru orantılı ise -ki kainatın ruhuna dercedilmiş kevni sistemde bu var-bu durumda aşık olmanın acaba çok matah bir şey olmadığını da düşünmüyor değilim... mesela bir insanı sırtlama, ona yardım etme dürtüsü bir feragat ister, önceleyen bir ihtiyar ve irade ister.. simdi fıtratı bozulmamış canlı veya cansız bir mevcut(varlık) sevgiye açıktır ve sevmeye temayüllüdür. Bu kaideyi insan kendi nefsini unutarak bozar. Bu potansiyel o kadar kuvvetli ki özellikle söz konusu karsı cins olunca bütün şiddetiyle boşalma imkanı buluyor. Buraya kadar her şey kolay.. Bundan sonrası "sevgiye" sevgi katmak ve sevgiyi hayata hayat yapmak. Bunun bir çok merhalesi ve elbette yapıtaşı olabilir. sadece meseleyi içgüdüsel çekimde bırakmak her tür sevgiyi kısa surede harcıyor, bitiriyor ve çok kolay. işte bu yüzden modern zaman aşka böylesine acı anlamlar yüklüyor ve anlayamıyor. aşk şarkıları ve gençler arasındaki ilişkiler de bunun başka bir dışavurumu. o halde bu muhteşem, dolaysız ve herkesin sübjektif yollarla vasıl olabileceği bu Allah’ın kanıtını, bu ayet-i ilahiyeyi kamil manada kanalize etmek ve ebediyet mülahazalarına, insani kemalata entegre etmek gerekiyor. o kemal noktasına ulaşmanın ise birçok ayağı var. sevginin özgürlüğü, sevginin dağıtımı, sevginin aksiyona geçirme kuvveti, sevginin canlılığı, sevginin tefekkürü, sevginin inceleştirmesi, sevginin sevgisi.... o yüklenen bu suni manalar da ancak bu türden bir medeniyet içinde açıklığa kavuşmuş olur. Bu işin nirengi noktası da roper noktası da İslam’dır. İslami kavrayıştır. bunun başlayacağı ve biteceği(muhtemelen bitmeyeceği) yer.

bir de Ali Bulac bugün çok güzel yazmış. o da ilham verdi. kadın-erkek durumuyla ilgili dünyada... o da aşağıda:

http://www.zaman.com.tr/?bl=yazarlar&alt=yazarlar&trh=20060315&hn=265768

ha bir de www.ayrılık.com vardı. o da bir garip.. ilham verici. neyse

 

Hakikate Ulaşma Çabası

-İdeolojik endişeler alakasız bir konuda(sözgelimi edebiyat,daha spesifik, özele inen meseleler de olabilir) fikirlerin yon tayinini yapıyor. Halbuki, gerçeklik ya da orijinal düşünce, kuvvetini bir ideolojiden değil bizzat kendisinden ve ne olması gerektiğinden alır. Genel hatlarıyla belirttiğim bu durum ve tedavi metodu hiç şüphesiz geleneksel manasıyla sağın geleneksel manasıyla sola(yüzeysel olanına) hiçbir vicdan rahatsızlığı duymadan yöneltebileceği olgulardır. Çünkü “sol”un iddiası da zaten bu noktada(gerçeklik ve orijinal düşüncenin çıkış noktasının bağımsızlığı) temerküz etmektedir. Fakat ayni şey tersine gelince mesele tartışılır. Çünkü İslam’ın bütünüyle bağlayıcılığı söz konusudur. Ölçünün ne olması gerektiğine ise daha sonra kafa yorulacak. Fakat su kadarı acıktır ki bu ölçü kişiden kişiye değişir. Mevlana’nın zatında muazzam bir ışık kaynağı sahibi olduğu için karanlığa gitmesi gibi. Buna sahip olmayan gitmesin...

Not:İslam’ın bağlayıcılığını aceleci ve çocukça davranıp “kötüye yoran” bir güruh mevcuttur. Benim notum bunun haklılığına bir dayanak ya da bu konuda bir Müslüman’dan gelmiş bir itiraf olarak kabul edilemez. Daha ziyade felsefi bir tecessüstür. Pekala bu bağlayıcılığın muazzam esneme ve ufuk açma hassalarını da taşıdığına bilim ve sanat tarihi şahittir. Fakat şurası da bir gerçektir ki meselenin derinine inmeden, sadece İslami bir hassasiyetle konular hakkında değer verip hüküm biçmek nadirattan değil. Zaten bu notun etrafında dönüp dolaştığı kuyruk da bu. Laf aramızda belki bu hassasiyete İslami demek de doğru değil.

 

İmam Gazali Ve Felsefe

altta da neşeli bir şey:

-Hz. İmam Gazali için diyorlar ki felsefenin yoluna ot tıkamış. Kardeş, neden bahsediyorsunuz siz? İnsanda biraz insaf, biraz tarafsızlık olur. Tıkamış da ne yapmış? Devletin başına geçmiş de milletin evlerini didik didik edip felsefe kitaplarını yaktırmış, filozofları sürdürmüş, aleyhtekileri de astırmış mı? Onun yaptığı da sonuçta bir fikir mücadelesinden ibarettir ve aklin ürünüdür. İnşallah, o kamet-i balanın ruhuna ağır gelmiyordur, felsefi tartışma bile diyebiliriz. Eğer devrinde ya da sonradan gelen karşı fikirliler farklı düşünüyor idiyseler kendi argümanlarını koyarlardı ortaya. Eğer felsefenin “köküne kibrit suyu dökülmüşse” demek ki argümanları zayıftı, Hazret kadar konuya hakim değillerdi, onun kadar zeki değillerdi, fikri olarak ustun gelemediler. Bir insanı düşündüğü, sorguladığı ve nihayetinde eleştirdiği için mahkum ediyorsunuz? Yani siz simdi bir insanı fikri olarak devrini hallaç pamuğu gibi bir kenara savurup attı diye “yobaz” mı ilan ediyorsunuz? Efendim, sizin lügatte bildiğim kadarıyla buna “dahi” deniyordu da karıştırdınız herhalde. Sizin köyün tavrına da taassup... Hele bazıları Bergson'la mukayese ettikten sonra bunu demeye hiç kalkmasınlar. Bergson'a filozof diyorsunuz da, en azından iftira atmıyorsunuz da Gazali'ye niye farklı davranırsınız. İsminin başında İmam var diye, Hüccet-ul İslam diye, Müslümanlar tarafından asırlar boyunca saygı duyulan, sevilen bir insan olageldi diye mi?

Not:Gazali devrinin pozitif bilimlerine de belki de başkasıyla kıyaslama kabul etmeyecek ölçüde hakimdir. Felsefeye de keza öyle

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlancağınız şerefli bir yere yerleştiririz.

Nisâ, 31

GÜNÜN HADİSİ

Allah'ım! Bizi sevgin ve bizi sana yaklaştıracak olanların sevgisiyle rızıklandır.

Tirmizi, Daavat:72-73

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI